#5 | Code Name: Best Friend

8.2K 223 28
                                    

Michael'ın evine en son gittiğimden beri bir hafta geçmişti. O günden sonra hiç konuşmamıştık. Yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyordum. Ben o gün söylenilmesi gereken her şeyi ona söylemiştim zaten. Yaptığımız konuşmadan sonra okula geleceğini düşünmüştüm ama beni her zaman ki gibi yanıltmıştı. Öte yandan onun okula gelmemesi, okuldaki herkesin aklında soru işaretleri bırakıyordu. Kimi hasta olduğunu, kimi şehir dışına çıktığını söylüyordu. Hatta okulu bıraktığını düşünenler bile vardı. Michael Clifford bu okulda ve çevresinde bir üne sahipti. O asla tam olarak ulaşılamayan çocuktu. İnsanlara karşı tavırları her zaman yerinde ve otoriterdi. Uzaktan bakıldığı zaman hiçbir korkusu olmayan birisi gibi dursada öyle olmadığını bilen nadir kişilerden biride bendim. Onun içindeki masumiyeti, sevgiyi ve vicdanı yok etmişlerdi. Küçücük bir çocuğun geleceğini karanlığa gömmüşlerdi. Şimdi ona bunları yapan kişi, seneler sonra onun karşısına çıkmıştı. Muhtemelen Charlotte, Michael'ın o günü pek fazla umursamadığını, unuttuğunu düşünüyor olmalıydı. Ama Michael asla unutmamıştı. Ve en kötüsü de hiç bir zaman unutamayacaktı.

...

Okul normalde çok sıkıcıydı ama etrafımda dolanıp, espriler yapan bir Michael olmayınca ultra sıkıcı oluyordu. Aynı okulda olduğumuz yetmezmiş gibi aynı sınıfta olduğum Charlotte kaltağı beni çileden çıkartıyordu. Onun üzerine atlamak ve gebertene kadar dövmek istiyordum ama okul kurallarına göre bu yasal değildi. Bu sabahta yataktan istemeyerek çıkmıştım. Gözüm duvarımda asılı olan Michael ve benim fotoğrafıma takıldı. Gülümseyerek iç geçirdim ve duvara doğru yaklaşıp fotoğrafa dokundum. Bir süre öylece fotoğrafı izledikten sonra gözlerimi kapattım. Hayır, şimdi ağlamayacaktım.

Pekala, Michael'ın fotoğrafına bile onu sevdiğimi söyleyemezken Michael'a onu sevdiğimi nasıl söyleyeceğimi cidden bilmiyordum. Muhtemelen Tanrı tarafından sonsuza dek içimde yaşayacağım ve asla karşılık görmeyecek bir aşk tarafından lanetlenmiştim. Bunun altıncı sınıfta kekini çaldığım kızla alakalı olduğunu düşünüyordum. Aklıma gelen bu saçma kek çalma olayını geçiştirmek adına telefonumu kontrol ettim. Okuldan gelen bir kaç e-posta dışında hiçbir şey olmadığını gördüm. Uzun günaydın mesajlarıyla uyandırılmayı bekleyen bir kız değildim ama Michael Clifford'dan bir "Hey" mesajı da fena olmazdı. Zaten bende biraz şans olsa dünyaya Michael'ın en yakın arkadaşı olarak gelmezdim diye düşünerek dolabıma yöneldim. Siyah bir kot pantolonun üzerine beyaz bir tişört giydim. Banyoda saçlarımı topuz yaptım ve sırt çantamı taktım. Aşağı indiğimde annemin kahvaltı etmem yönündeki ısrarlarını es geçerek ayakkabılarımı giydim. Kahvaltı etmek istemiyordum. Okula da gitmek istemiyorum Michael olmadan nefes bile almak istediğim söylenemezdi. Bir haftadır annemin bitmek bilmeyen şikayetlerini dinlediğim yetmiyormuş gibi ağzıma tıkıştırdığı yemekleri istemeden de olsa yemek zorunda kalıyordum. Neyse ki bugüm onu geliştirmeyi başararak, kendimi evden dışarıya atabilmiştim.

...

Okulun içine girdiğimde bana dönen bakışlara aldırış etmemeye çalıştım. Herkes benim çöküş içerisinde olduğumu düşünüyordu. Bunu bakışlarından anlayabiliyordum. Michael varken de insanlarla pek konuşmazdım ama Michael yokken onları görmezden geliyordum. Küçük sarışın bir aptalın bizi bu derece etkilemesi şaşırtıcıydı. Bedenim artık onun yokluğuna tepki gösteriyordu. Birbirimizden ayrı kaldığımız zamanlarda bile telefonda konuşurduk. Şimdiyse sanki tamamen gitmiş gibiydi ve bana en kötü kabusumu yaşatıyordu. Okul bahçesinde ilerlerken herkesin kafasını çevirip aynı yöne baktığını ve bir şeyler mırıldandığını gördüm. Kafamı o yöne çevirdiğimde gözlerim kocaman açıldı. Siyah yırtık pantolonu, yarısını içine tıktığı beyaz gömleği ve dağınık sarı saçlarıyla benim koca oğlanım Mike karşımda duruyordu. Herkes ona bakıyordu ama kimse yanına gitmeye cesaret edemiyordu. Ona baktığımı gördüğünde gözlerini bana çevirdi ve yavaşça çantasını yere bıraktı ve gözlerini benden ayırmadan kollarını açtı. Bir saniye bile tereddüt etmeden tüm gücümle ona koştum. Herkesin bize baktığını biliyordum ama hiç birini umursamıyordum. Tek umursadığım kollarını açmış beni bekleyen o adamdı. Kendimi onun kollarına attığımda beni kaldırdı. Bacaklarımı beline doladım ve dakikalarca o şekilde sarıldık. Kimse umurumuzda değildi. Bizi ayıransa, o iğrenç ses oldu.

Best Friend / Michael Clifford (Bitti)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora