Benim yüzümden

415 18 1
                                    

''Oğuz'u görmek istiyorum. Boğazında bir şey var diyordu hemşire. Buldunuz mu neymiş?''

''Sakin olun, yaptığımız testlerle ve röntgenler sonucu anlıyoruz ki OĞuz Beyin nefes almasına engel olan başka bir şey var. Hatta vücudunun geliştirdiği komplikasonlardan biri bile olabilir.''

''Nasıl yani?''

''Mesela Oğuz Bey psikolojik olarak bile nefes alamıyor olabilir. Bunu anlamak için ayılmasını beklememiz gerekecek.''

''Ne zamana ayılacak peki?''

''İşte o konuda kesin bir şey söylemem mümkün değil.''

''Yanına götürün beni.''

''Mina Hanım  önce yoğun bakımdan çıkması gerekiyor. Siz de hassas bir dönemden geçiyorsunuz zaten. Lütfen böyle yapmayın.''

''En azından camdan bakabilir miyim ona?''

Doktor başını ellerinin arsına alarak bir süre düşündü.

''Peki. Ama bana bir söz vermeniz gerekiyor önce.''

''Ne sözü?''

''Oğuz Beyin odasına baktıktan sonra psikoloğumuz Erdinç Beyle görüşeceksin.''

Ona neden diye bile soramazdım. İşin ucunda Oğuz'u görmek vardı ve o an onun için her şeyi feda edebilirdim.

''Tamam, lütfen şimdi gidelim.''

Tekerlekli sandalyeyi yatağımın yanına kadar getirdiğinde gerek olmadığını söyleyerek binmek istemedim. Tekerlekli sandalyeymiş sedyeymiş falan daha çok moralimi bozuyordu.

Bembeyaz koridordan geçerken aklımdan Oğuz'la yaptığımı kaza geçti. Ne büyük bir hataydı. Karşımda kafasında sargı beziyle ve oksijen tüpüyle yatan Oğuz'u görünce göz yaşlarımı tutamadım. Yaralı bir şekilde içerde yatan kişi o olmamalıydı! Her şeyin sorumlusu bendim. Bana içmemem gerektiğini bile söylemişti. Kıro sevgilim benim. İleri görüşlü odunum sanki her şeyi hissetmiş gibiydi. Suçluluk duygusunun bana verdiği üzüntüyle gözlerimden kovalarca yaş akıyordu. Hıçkıra hıçkıra bağırdığım koridorda sessiz olmam gerektiğini uyaran şu aptal doktoru başımdan def edememiştim.

''İçeri gireyim ne olurunuz.''

''Mina Hanım, sizin psikolojinizi düşündüğümüz için diyoruz..''

''Lanet olsun sence şu an daha mı iyi haldeyim?''

''Ben bir başhekimle konuşayım. Geleceğim. Lütfen burdan ayrılmayın.''

''Teşekkür ederim.''

Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken her ağladığımda Oğuz'un yüzümü ellerinin arasına alıp beni öpüşü geçti aklımdan. Hissettiğimiz acıya bir suçlu arıyordum ama okların beni göstermesinden çok korkuyordum. Oğuz'u bu hale düşüren bendim. Bunu düşündükçe içimdeki yangın tarif edilemez derece yakıyordu tüm vücudumu. Alev alev yanan bedenim her zamanki gibi Oğuzla bastırılabilirdi ancak.

''Buyrun, sizi koruma altına aldıktan sonra girebilirsiniz.''

''Teşekkür ederim.''

Bir şapka, bir eldiven, bir maske ve bir önlük giyerek odunumun kapısını açtırdım. İçeri girdiğimde kalp atışlarının sesini duymak bana iyi geldi. Kendi kalbimin de o denli hızlı attığına emindim ama bulunduğumuz ortamda kalbinin sesinin duyulması gerekilen kişi ben değildim.

''Oğuz.'' Göz yaşlarım hızlanmıştı.

''Bak sevgilim geldim işte. Seni hiç bir zaman yalnız bırakmayacağım demiştim. Hatırladın mı? İşte burdayım aşkım. Her şey benim yüzümden belki. Affet ne olur. Sana zarar vermek yaptığım en aptalca davranıştı.''

''Sadece iki kelime''Where stories live. Discover now