Zorlu Okul Günü

297 87 25
                                    



         Sabah olmuştu, annem tepemde konuşmaya başladı. 

 ''Deniz kalk hadi, bu kadar uyku yeter! ''   deyince içimden   'Gene uykumdan olma vakti geldi.'  Dedim. Annem çağırmasın diye yorganın içine iyice girdim. Annem bu durumlarıma öyle çok alışmıştı ki, artık bu taktiklerde işe yaramıyordu.

Annem tepemde dikilmeye devam ederken,   ''Artık günah benden gitti.''   Deyip yorganımı üstümden alıp götürdü. Sabah olduğu için, birde sıcacık yorganda yatarken, birden yorganımın gitmesi beni şoka uğratıyor ve kendi kendime ısınmaya çalışıyordum.

Annem son taktiğini de üzerimde denedi ve   ''Deniz geç kalıyorsun, hatta geç kalktın, ilk günden geç kaldın, diğer günler seninle ne yapacağım ben...''     deyince, geç kalma korkusu ile bir anda ister istemez yatağımdan fırladım. Gözlerimi zor açıyordum, banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Merdivenlerden inerken, resmen rastgele iniyordum.

Daha öncelerde, geç kalmaya alıştığım için gerçekten hayalet gibiydim. Salonda her zamanki gibi Sultan Teyze masayı kurmuş, herkes masada kahvaltı yapıyordu. Hatta Rüzgâr kapının arkasına ayakkabılarını, montunu, çantasını hazırlamış rahat rahat kahvaltı yapıyor, ben ise birkaç lokma alıp merdivenlerden hız ile çıkıyordum.

Okul formamı giydim, saçımı tarayıp açık bıraktım. Telefonum akşamdan beri şarjda olduğu için kulaklığım ile beraber aldım. Çantamı tek koluma takarak, hızla aşağıya indim. Yüksek topuklu botlarımı giydiğim gibi Rüzgâr'ın peşine takıldım. Annem hala arkamdan konuşuyordu;

-Şu kız gene hiçbir şey yemedi, ah ah...

-Gene zamanında kalkamadı, tembel!

-Bin kez söylüyorum, erken kalk ağzına birkaç lokma alda öyle git diye, ama dinleyen kim?

Annemin söylenmelerinden kurtulduğum için mutluydum. Yolda giderken telefonumdan Hicran'ı aradım, telefonu sevinçle açarak   ''Geldin mi? Neredesin göremiyorum? ''   dedi.

Titreyen ses tonu ile   ''Sakın bana geç kaldığımı söyleme! Annemden yediğim azar yeter, bir daha yiyemem bak! ''    dedim. Hicran biraz düşündükten sonra 

   ''Galiba birlikte olacağımız için heyecanlanmış, biraz erken gelmişim.''    dedi.

Bir an rahatlamıştım,    ''Of, Hicran önceden söylesene, her zamanki gibi geç kalktım ve bir an korktum.''    dedim. Hicran bir anda    ''Tamam tamam kapat, gelince konuşuruz.''    Diyerek telefonu yüzüme kapattı.

Rüzgâr bir anda kolumdan çekerek    ''Buradan!''     dedi. Okulun önüne geldiğimizde, okula gelen herkes arkadaşlarını bulmuş, muhabbete dalmışlardı. Bir an derin bir oh çekerek   'İyi ki Hicran gelmiş, yoksa ben ne yapacaktım? '    dedim.

Bahçeden içeriye girdim ve okuldakileri süzdüm. Hicran beni görünce el sallayarak    ''Buradayım! ''   dedi. Koşarak yanına gittim ve birlikte hasret giderdik. Rüzgâr'ı kapıda bırakmış, koşarak Hicran'ın yanına geldiğim için Rüzgâr yanımıza yeni geldi.

Hicran'a kafasını sallayarak   ''Merhaba! ''  dedi. Hicran gülümseyerek   

''Merhaba, nasılsın? ''dedi.

 Rüzgâr kafasını iki yana sallayarak    ''Allah'a şükür, sen nasılsın? ''   dedi. Hicran bana kolunu attı ve   ''Aynıyız işte...''    diyerek etrafa bakındı. Rüzgâr kafasını kaşıyarak   ''Ben arkadaşlarımın yanına gidiyorum, hadi iyi dersler...''    dedi. Bizde   ''İyi dersler! ''   dedikten sonra gitti.

Hicran'a dönüp   ''Gelelim konumuza...''    dedim. Hicran dudağını ısırarak     ''Neymiş? ''    dedi.

''Telefonu neden yüzüme kapattın bakalım? ''

''Bu meseleye geldiğin iyi oldu, aynen aynen! ''    dedi. Gene ne olmuştu?

''Anlamlı anlamlı konuşma Hicran, açıkça söylesene! ''

''Telefonda seninle konuşurken, bil bakalım kimi gördüm? ''     Ne bileyim ben kimi gördüğünü! Uzatacak anlaşılan Hicran...

''Kimi gördün canım arkadaşım? ''    dedim.

''Emir'i gördüm be! Emir'i...''    deyince gözleri değişmiş, kaşları çatmıştı. Hicran'a anlatsam azar yiyeceğim, anlatmasam da...

''Rüzgâr ile seni bıraktıktan sonra eve dönüyorduk, ama dönemedik...''   dedim. Devamını Hicran'a anlatınca Hicran   ''Aşk olsun! Deniz ya...''      deyince, elimi dur işareti yaparak 

''Tamam Hicran tamam, teslim oluyorum, yeter ki bana laf söyleme! ''   dedim.

Hicran lafıma gülmeye başlayarak, koluma girdi ve sıraya doğru ilerledik. Okula herkes dolmuştu, müdürümüz konuşma yapıp, yeni dönem için başarılar diledi.

Konuşma bitince, herkes sınıfını aramaya başladı. Hicran ile kol kola girerek kargaşada 12-B'yi aradık. Hicran, bir anda işaret parmağı ile      ''İşte 12-B''    dedi. Sınıfın kapısından içeriye baktık, sınıf geniş ve ferahtı. Kapının yanında çöp kutusu, çöp kutusundan epey uzakta ise sıralarımız başlıyordu.

Hicran,    ''Gel buraya oturalım.''       Diyerek bizi tahtanın önündeki üçüncü sıraya götürdü. Sınıfa daha doğru düzgün kimse gelmediği için istediğimiz yere oturabiliyorduk. Sıraya oturup Hicran ile muhabbet ederken, sınıf yavaş yavaş doluyordu. Sınıfa üç havalı kız girdi, bize uzun zaman baktılar.

Hicran bana fısıldayarak     ''Neden bize bakıp duruyorlar? ''    dedi. Bende işaret parmağımı dudağıma götürüp    ''Sessiz ol, yeni geldiğimiz için olabilir. Sonuçta onlar, üç yıldır aynı sınıftalar.''     Dedim. Kızlar, arka arkaya sıralarına oturup, konuşmaya başladılar.

Derse kızıl saçlı, hafif yaşlı bir Kimya Hocası girdi ve dersimizde işleyeceğimiz konular, materyaller gibi birçok konu hakkında bilgi verdi. Daha sonra boş bırakmıştı, gene Hicran ile bir şeyler ile uğraşırken, sınıfın kapısı çaldı ve içeriye giren kişi bizi şoka uğrattı. Bütün sınıftakiler bir anda alkışlamaya başladı.

Galiba bütün herkes onun delisi, biz ise donuk şekilde kalmıştık. İçeriye girdikten sonra, Kimyacı onu iyice süzdü ve    ''Neden geç kaldın? ''   dedi.

''Uyuya kaldım, özür dilerim.''    Dedi.

Yerine geçtiğinde bütün sınıf başına üşümüş, bir sürü konu konuşuyordu.

Hicran kaşlarını çatmış, yüzü kızarmıştı.

Tek dediği cümle ''Yok artık! ''     oldu.

HAYATA TUTUNMAK #Wattys2017 (Ara Verildi)Where stories live. Discover now