40. Bölüm "Gidiyorum"

57 8 13
                                    

Rüzgâr...

Sabahın ilk ışıkları odamı aydınlatırken, havanın iyi olması, uyanmak istemeyeşimi aşmamı sağladı.

Dün gece uyumamama rağmen, aksine hiç uykum yoktu.

Bütün gece gözümü kırpmamış, sabaha  kadar akıllıca bir karar aramıştım.

Galiba ciddi düşünüyordum. Ciddi düşünüp düşünmememden bile emin değildim artık.

Çünkü her doğru olarak düşündüğüm şey, aslında çok yanlış şeylere sebep oluyordu.

Bunun farkındaydım. Çok bencil düşünüyordum. Çok çok çok...

Telefonumun nerede olduğunu anlamak için, ortalığa bir göz gezdirdim.

Ortalık her zamanki gibi, savaş alanında çıkmıştı.

Annemin odamı her gördüğünde saydırdıklarını saymıyorum.

Ahh! Sahi dün odada kilitlenişimizin sonunu anlatmayı unutuyordum. Siz de hiç hatırlatmıyorsunuz ama... Alacağınız olsun!

Deniz ile belki de son hasretimi, sarılınca giderdim. Gidermiş sayalım. Çünkü... sevdiğin yanında iki dakika olmasın, özlüyorsun lan!

Katlanacağız. Çarem yok ki... yani şuanlık yok. Belki... belki de ileride olacak ve çok mutlu olacağız.

Ama o gün bugün değil!
Gerçeklere dönelim.

Akşam olduğu için, bizi aynı odada hala tutmaya devam edeceklerini düşünmüyordum. Tuttular... tuttular... hem de epey bir zaman. Lanet olsun!!! Sonra çıkarttılar tabiii...

'Allah'a şükür!'
Ondan sonra ise, bir sürü laf
yemişlerdi.

Deniz ile birlik oluşturup, onları yendik.

Çünkü onlar daha olayın şokundaydılar. Klasik olarak hep onlar birlik oluşturdukları için bizden beklemiyorlardı.

Bu birliği anlaşarak oluşturmamıştık. Huylarımız aynıydı, ikimizin de kalbinin atışı gibi...  birbirimize hissettiğimiz o masum, saf duygularımız gibi...

"Hey! Neredesin bakalım ufaklık?"  Diyerek sesli bir şekilde telefonu çağırmaya başladım.

'Ne saçmalıyosun gerizekalı?'
İç sesim gene kendini belli etti.

Gerçekten ben ne saçmalıyorum? Ufaklık... güzelmiş ama...

İşte burada! Yere fırlattığım yorganın ucundan, telefonu çekip kurtardım.

Bu telefona gerçekten hayret. Ezilmekten ne zarar gördü, ne de başka bir şey oldu.

Hızla telefonu elime alıp, şifreyi girdim.

*******

"Alo Hicran, nasılsın? Valla sorma, ben de süperim. Buluşabilir miyiz? Tamam saat kaçta?"

"Rüzgâr ne saçmalıyorsun sen?"  Diye bir çığlık sesi duyduğumda, telefonu uzaklaştırdım.

"Ya şey... "  derken Hicran açıklama bekliyordu.

"Yav saat kaçta buluşcaz? Saati söyle hele!"

"Hala saat diyosun, hala saat! Bi insan bu kadar salak olabilir."

"Düzgün konuş lan! Gelirsem ağzını burnunu kırarım."

"Vay vay vay... ağız burun kırmaya ne zaman başladık? Bu özelliklerinden biraz bize de  bahset."

HAYATA TUTUNMAK #Wattys2017 (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin