Küçük Cin'im ▷▷ 2

1.5K 168 97
                                    

İlk hoşlantım, artık varlığını kabullendiğim bir cin ile tarihe karışırken ben, liseyi, insanlar beni deli sanıyorken bitirmiştim. O günden sonra kimseye karşı bir adımım olmamış, olmaya bir adım yaklaştığımda ise yüzüme mavi pelerinler örtülmüştü. Bununla yaşamayı öğrenmiştim. Şimdi ise üniversitemde, normal bir insan olarak gezebiliyordum. Ki bunun bahsini açmaya bile gerek yoktu çünkü ben zaten normal bir insandım. Eğer küçük, uçan bir cinim olması beni anormal yapmıyorsa...

Yeni bir aşk yeşeriyordu kalbimde. Çoktan ikinci döneme başlamıştık ve ilk dönemden beri gözettiğim, gördüğüm an yanaklarımı al al yapan bir kız vardı. Bu lise aşkımdan çok öteydi. Sanki daha yoğundu ve daha gerçek. Artık yeni bir ortamda olduğumdan ona yakınlaşmam pek mümkün değildi. Ri Jin'le konuşmak bile yaklaşık 1 senemi almıştı. Şimdi, birkaç aylık bir tanışıklıkla için ona yaklaşmam... İmkansız gibi bir şeydi.

Çalışkan bir öğrenci olup kütüphaneye gelmiş ve kitabım önümde açık, oturuyordum. Karşımdaki masada o vardı. Ne yazık ki adını bilmiyordum. Ve kırk yılda bir gelen deli cesaretim, bunu bahane olarak kullanabileceğimi söylüyordu. Yanına gidebilir ve aynı bölümde okuduğumuzu bahane ederek yakınlık kurabilirdim.

Ciddi anlamda cesaretli hissediyorken neden yerimden kalkmadığımı sorguladım bir süre. Yalnızdı, etrafta fazla kimse yoktu. Ortam sessiz ve sanki benim harekete geçebilmem için özellikle organize edilmiş gibiydi.

Tüm düşünceler beni biraz daha gaza getirirken sessizce sandalyemi ittim. Bu hareketim onun dikkatini çekmiş olmalı ki başını kaldırıp masum bakışlarıyla bana baktı ve benim refleks olarak ortaya çıkan gülümsememe karşılık verdi. O çok güzel gülüyordu. Hep bana bakıp gülmesini istiyordum.

Derin bir nefes alıp masadan ayrıldım ve karşı masaya gitmek için ilk adımımı attım. Başı öne eğik, saçları kollarına serilmişken oldukça çekici duran kıza doğru yavaşça yaklaştım. Başını kaldırmak üzereydi ve ben ağır çekimin içine hapsedilmiş hissettim. Biraz rüzgar vuruyordu sanki, bir şey yanaklarıma sürtüyordu. Mavi... Pelerin... Cin. KYUNGSOO!

Başımı kaldırıp yanağımdan sürterek geçen ve kızın arkasından deli işaretleri yapan Kyungsoo'ya baktım. Benim ona baktığımı fark edince hareketlerini kesip dudaklarını ukalaca gererek gülümsedi. El salladı ve hızla rafların arasında kayboldu.

Bir kıza baktım, bir de kitapları inceleyen ve onları yere atan küçük cine. Ne yapmam gerektiği konusunda ufak bir kararsızlık yaşadıktan sonra masasının başında dikildiğim kızdan koşarak uzaklaştım. Küçük şeytanın yere attığı kitapları bir bir yerleştirdim, ne var ki o hala devam ediyordu.

"Yoruldum artık. Kes şunu!" diye fısıldamıştım.

Dudaklarını ağzının içinde toparladı ve küçük bir sesle oradan çıkardı. "Pardon!" dedi.

"Bugün kırmızı tişört giydim, nasıl?" diye sordu bana merak ve heyecanla. Yalnızca gözlerimi devirdim.

Ellerini arkasında birleştirdi, havada süzülen ayaklarını oynatmaya başladı ve benden bir cevap bekledi. Hiçbir zaman benim tepkisizliğime onay vermez, mutlaka bir cevap alana kadar beklerdi. Buna karşılık onu inceledim. Her zaman giydiği beyaz pantolon ve mavi gömleği yoktu. Kot pantolon, kırmızı tişört giymişti ve spor ayakkabıları vardı. Bu garipti. Küçüktü, uçuyordu ama onu hiçbir zaman bir cin olarak görmediğimi fark ettim. Benim için insandan farksız olmuştu.

"Kot ve spor ayakkabı da giymişsin." dedim kollarımı önümde bağlayıp kitaplara yaslanırken.

"Oh! Fark ettin." dedi sevinçle. Güldüm.

Little Genie || KaiSooजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें