Küçük Cin'im ▷▷ 9

1.2K 131 43
                                    

Kyungsoo'ya başından atmak için elinden geleni yap süreci, Kyungsoo'yu yanında tutmak için gerekirse ayaklarına kapan gibi bir sürece evrilirken bunu seyretmekten başka bir çarem olmadığını fark ettim ve bunu kabullenmem de çok zor olmadı. Kabullenişimin birinci nedeni, ilk sürecin mükemmel bir başarısızlıkla ilerlemesi; ikinci nedeni ise, yerine geçen sürecin fazlasıyla hoşuma gitmesiydi. Nasıl olduğu önemli değildi, yani Kyungsoo'nun. İster küçük, mavi pelerinli ve sırnaşmayı fazlasıyla benimsemiş o şeytan halinde olsun; ister büyük olsa da minikliğini kaybetmeyen o sevimli ve utangaç haliyle olsun; onu görmek, ona bakmak, yanımda olduğunu bilmek bana iyi geliyor; kendimi rahat, huzurlu ve aynı zamanda, garip bir şekilde cesaretli hissetmemi sağlıyordu. Bu cesaretin bir gün başıma bela açacağına ise emindim ama kendimi durdurmak mümkün değildi.

Kyungsoo bacak bacak üstüne atmış bir şekilde koltukta oturup çok eğlenceli bulduğu televizyonda kanal kanal dolaşırken ben, yan tarafında oturmuş, onun yüzünde dolaşıyordum. Gözlerim Kyungsoo'nun yüzünde gezinmeyi alışkanlık haline getirmişti, onun benim için notlarımı geçirdiği günden beri. Bana aşıladığı cesaret ise bunu hiç utanmadan yapmamı sağlıyordu ve yakalanma korkumu yastığım altında unutmuş oluyordum her seferinde. Ki onun bunu sorun ettiği yoktu zaten; sanki Kyungsoo için onu seyrediyor olmam, gayet normal ve hatta olması gereken bir şeydi. Sorun ise, profilinin bana dönük olması ve bu nedenle gözlerimin dönüp dolaşıp hafif tombul yanaklarında durması, hiç vakit kaybetmeden de, sanattan anlamasam bile sanat eseri olabilecek kadar güzel olduğunu düşündüğüm, kıvrımlı ve -söylemeye utansam da- o dolgun dudaklara kaymasıydı. Bu, gerçekten büyük bir sorun teşkil ediyordu çünkü onları öpmek istiyordum.

Tüm cesaretimi toplayıp bunu kendime itiraf ettiğimden beriyse, topladığım o tüm cesareti üzerimden bir türlü atamaz olmuştum. Hazır Kyungsoo da ona bakmamı, ona sırnaşmamı sorun etmiyorken şeytan diyordu ki, "Ne duruyorsun?"

Neden durduğumu ben de bilmiyordum. Tek tahminim, benim tüm cesaretimin bu adımı atmaya yetecek kadar fazla olmamasıydı.

Ben de başka şekillerde bu isteğimi dışarıya vurmaya başladım. Şöyle ki elim ister istemez omzuna, koluna bacağına gidiyor ve onun ani bir hareketinde uygunsuz yerlere temas edebilir hale geliyordu. Bunun ilk gerçekleştiği zaman Kyungsoo'nun "Sapık!" diye bağırarak evin bir ucundan bir ucuna koşusu hala gözlerimin önündeydi.

Kendimi haklı çıkarmak için onun büyük hallerine alışamadığıma onu ikna etmiş ve bir süre sadece cin olarak etrafımda gezinmesine neden olmuştum. Bu da pek iyi bir fikir değildi açıkçası. Çünkü onu, gömüldüğü pastaların içinden alıp yiyesim geliyordu. Bu sorunu da, artık onun büyük hallerine alıştığıma onu ikna ederek geçiştirdim. Bu süreçlerde kendimle ilgili anladığım kesin bir şey varsa o da, sorun çözmede kesinlikle başarısız olduğumdu.

Böylece bir şeyleri daha keşfettim. Her ne kadar cesaretim had safhada onun yanında dursam da benim cesaretimi gösteren ibre ancak hayallerime kadar uzanıyor, oradan somuta dökülüp Kyungsoo'ya uzanmıyordu.

Özetlemek gerekirse, Kyungsoo yanımdayken neden cesur hissettiğime dair hiçbir fikrim  ve bu hissin başıma bir gün bela açacağına dair de kesin bir inancım yoktu. Kendimi mükemmel bir şekilde durdurabildiğimi fark ettim. Ellerimi arkadan bağlamak gibi. Dün gece yanımda kalması için onu ikna ettikten sonra gerçekten, ama gerçekten farkında olmadan elim bacak arasına gidince, bu fikrin iyi olacağını düşünmüştük. Onun kararlı bakışları karşısında süt dökmüş kediye döndüğüm için ağzımı açamamıştım ve o kedi halim hala devam ediyordu.

"Ya bu çok eğlenceli!" diye dizlerine vurarak oturduğu yerde zıpladı Kyungsoo. İzlediği herhangi bir yer yoktu. Eğlenceli bulduğu şey ise bir kanaldan bir kanala zıplamaktı o kadar.

Little Genie || KaiSooWhere stories live. Discover now