Küçük Cin'im ▷▷ 4

1.1K 143 30
                                    

Mutfakta masa başında otururken gözlerimin önünde uçan minik şeytanı görmezden geliyordum lakin Kyungsoo ile başa çıkmak ciddi anlamda zordu. İlk başta etrafa zarar vermekle tehdit etmişti ve ben de bir şey yapmayacağını umarak onu umursamamıştım. Beş dakika sona yerden cam kırıklarını toplarken pek de mutlu hissetmemiştim açıkçası. Durumun iyi yanı ise Kyungsoo'ya istediğini vermemiş ve konuşmama kararını sürdürebilmiştim.

Bu kararım ise onun başımdan aşağı su dökmesiyle bozulmuş ve benim çığlıklarım evi inletirken ona da birkaç güzel sözcük iletivermiştim. Bu sefer mutlu olmayan ve kollarını önünde bağlayarak küsmüş gibi yapan ve mutfaktan uzaklaşan o olmuştu. Eve zarar vermesinden endişelensem de gardımı indirmemek adına yerimden kalkmadım. Birkaç kırılma sesi, ona karışan yüksek ses müzik ve buna karışan televizyon sesleri sabrımı sınayıp durmuştu. Birilerinin ayaklanıp kapıma gelme telaşı içimde bir yerde beni dürtse de bunlara da engel olmadım. Kyungsoo istediklerini yapıp evin altını üstüne getirmişti.

Şimdiyse başımın etrafında dönüp ne kadar inatçı olduğum hakkında konuşup duruyordu. Artık tepkisizleştiğim için sadece elim yanağımda onu dinleyip, o burada yokmuş gibi davranıyordum. 

"Senin kadar inatçısını görmedim. Şurada konuşman için dönüp durmaktan yoruldum be! Ben de cinim."

Şu kısımda gülmemek için başımı kollarıma gömdüğüm doğruydu. 

"Özür diledim işte. Bir daha hiçbir durumda sen çağırmadan gelip de işini batırmayacağımı da söylüyorum ama söz vermiyorum bak, çok ciddi bir durumsa gelirim. Yoksa bu gidişle bir manyağın ellerine düşeceksin."

"Hep de manyaklara denk geliyorum nedense? Her seferinde de ortaya çıkıyorsun. Uydurmadığını nereden bileyim?"

Başımı birden kaldırdım ve Kyungsoo'ya baktım. Korkmuş ve geri uçmuş ama konuştuğumu fark etmesiyle heyecanlanarak tekrar dibime gelmişti.  

"Konuştun." dedi büyülenmiş gibi. Kaşlarımı çattım ve bu hülyalı halinden kurtulması için parmağımla alnına bastırarak onu ittim.

"Soruma cevap ver."

"Ne sorusu?"

"Ya uyduruyorsan?"

"Her şey mümkün." diyerek sırıttı ama ciddiyetim onu kendine getirmiş olmalı ki elleriyle ağzını örttü. Ardından usulca masaya kondu ve bana doğru adımladı. Bunu yaparken elleriyle pelerinini arkaya doğru havalandırmış, sonrasında saçlarını kaşlarına indiren sivri şapkasını düzeltmişti.

"Sana daha önce de söyledim. Senin cinin olarak seni uyarmaya çalışıyordum sadece. Kesinlikle uydurmak yok."

Yüzünü asıp iç çekerek söylerken ona inanmam gerektiği hakkında hala kararsızdım. Çünkü onda biraz haylazlık seziyordum ve dediği gibi, her şey mümkündü.

"Takıldığım bir nokta daha var." dedim kollarımı bağlayıp sandalyeye yaslanırken. Ellerini bana uzatıp "Sor." dedi. Yaptığı her hareket ciddiyetimi sarsıyordu ve ben gülümsememekte zorlanıyordum. Küçük boyuyla yaptığı bilmiş hareketler onda yalnızca sevimli duruyordu. Farkında mıydı acaba?

"Neden benim cinim var?"

Beklemediği bir soru olmalı ki duraksadı ve kalın kaşları çatıldı.

"Şey, evet. Bu iyi bir nokta." dedi. Ardından havalandı ve arkasını dönerek benden biraz uzağa uçtu. Ani bir hareketle tekrar bana döndüğünde şüpheyle ona baktım. Bakışlarımdan rahatsız olduğunu gözlerini kaçırışından anlayabiliyordum.

"Yani? Nedeni ne ve neden sensin?"

"Neden mi benim? Mutlu değil misin yoksa?" Dudak büzmesinden bozulduğunu anladığımda içten içe sırıttım.

"Pek de iyi olduğun söylenemez. Çağırdığımda gelmiyorsun ve bana hiç yardım etmiyorsun."

"Ne? O kadar manyağın elinden kurtardım seni!"

"Sayılmaz." dedim ve oturduğum yerden kalktım. Dış kapıya yöneldiğimde ve açmak için eğildiğimde omzumun üstünden gözlerini bana diken bir Kyungsoo vardı.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu.

"Sen de geliyorsun." dedim.

"Sorunun cevabını almayacak mısın?"

"O, o kadar da önemli değil. Şimdi, benimle gelip, gerçekten bana yardım edeceksin."

Birlikte evden çıktık. Omzuma oturmuştu ve gözlerinin benden ayrılmadığına emindim.

"Nereye gidiyoruz?" dediğinde başımı ona çevirip baktım. Başını geri çekip gözlerini kaçırdı. Yüzümün ona yakın olmasından utanacağını düşünmezdim çünkü kendisi hep dibimde geziniyordu zaten.

"Biri hakkında araştırma yapacaksın?"

"Kim?"

"Yeni hoşlandığım kız."

Ben gülümseyerek söylediğimde onun gözleri açıldı ve anında omzumdan kalkarak bağırdı.

"Yine mi ya? İstemiyoru-"

Pelerininden tutup uçarak kaçmasını engellediğimde havada asılı kaldı ve ben de etraftaki insanların dikkatini çekmemek adına onu hızla omzuma yerleştirdim tekrar.

"İstememek yok, sen benim cinimsin ama, unuttun mu?"

Uzunca ofladı. "Sen sürekli yeni birilerini bulacaksan işimiz zor. Biri gidiyor, biri geliyor. Nasıl kalp sendeki, anlamadım ki!"

Güldüğümde boynuma ufak bir yumruk yemiş ve susmuştum. Gideceğimiz yere varmış sayılırdık. Sokağın karşısındaki kafeye baktım ve derin bir nefes aldım. Geçen geldiğimde kahve siparişimi getiren garson kız hakkında Kyungsoo'dan birkaç tüyo istesem fena olmayacaktı.

"Bak, bu defa farklı." dedim. Ondan gelen 'hı, tabii' deyişini duymazlıktan gelip devam ettim.

"Benim için git ve onun hakkında biraz bilgi edin. Yaparsın, değil mi?"

"Hayır." dedi. İtiraz ettim ama o hala, kızgın bir şekilde karşı gelmeye devam etti.

"Hani bana yardım..."

"Of, bu mu yardım etmek? Eğer yardım etmem gerekiyorsa karşına geçip bu kadar ayran gönüllü olmamanı söylerim. Hiç sadık değilsin. Ne yapacağım ben seninle?"

Omzumdan kalkıp biraz öteme gitmiş ve bana arkasını dönmüştü. Başındaki şapkayı başından indirdi ve şapka sırtında asılı kaldı. Başı öne eğikti ve elleri, pelerininin ucuyla oynuyordu. Bu haline üzülüp de yanına gidip yüzüne bakmaya çalıştığımda tekrar kaçtı benden.

"Kyungsoo, üzgünüm. Bak bu son, ciddi söylüyorum. Kalbim küt küt atıyor onu görünce."

"Zaten kalp küt küt atar, onu görmenle bir alakası olduğunu sanmıyorum."

"Hayır, kalp pıt pıt atar."

Yüzüme baktı ve yanaklarını şişirdi. Bir şey dememek ya da bağırmamak için zor duruyordu sanırım. Tuttuğu nefesi sinirle dışarı saldı ve ellerini beline koyarak konuşmaya başladı.

"Seninle bunu tartışmayacağım. Şimdi gidiyorum ve onun hakkında bir şeyler öğrenip geliyorum. Şimdiden bir manyak olduğuna eminim çünkü sende manyakları çeken bir mıknatıs olmalı."

Söylenerek gidişini gülerek izledim ve uzun bir bekleyiş için kendimi hazırladım. Ne var ki umduğum uzun bekleyiş, Kyungsoo'nun kafeden içeri süzülmesinin ve çıkmasının bir olmasıyla son buldu.

"Neden bu kadar çabuk geldin?" diye bağırdım yanımda durduğunda.

"Kaç Jongin kaç, o bir katil." dedi.

Ve ben kaçmaya başladım.

Little Genie || KaiSooWhere stories live. Discover now