Bölüm 8

26.3K 1.9K 435
                                    

Darius & Freya

Doğumdan dört yıl önce

On altı yaşındaki genç büyücü, elindeki sepeti ağırlığından dolayı taşıyamıyordu. Satın altığı kumaşları sepetin içine tıkıştırmıştı ve şimdi köye geri dönüyordu. Kaleye yakın kurulan pazar yerindeydi, haftalar sonunda tarladan çıkabilmişti.

Bu kalabalığın içinde yürümekte zorlanıyordu, özellikle elindeki koca sepetle ilerlemesi kabus gibiydi.

Köye açılan patikaya çıktığında rahatlayacağını sandı ama yanından askerler geçince küçük adımlarla kenara çekilmek zorunda kaldı. Yanından geçen birliğin arkasından saniyelerce baktı, gözlerine giren sarı tutama üfledi. Sepetinden çıkan ve az kalsın düşüp kirlenecek kumaşları geri tıkıştırırken önüne bakmıyordu.

İlerlerken onun gibi karşısına bakmayan, çevreyi inceleyen adamlardan birinin iri bedenine güçlü bir şekilde çarptı. Kız afalladı, gözlerini kırpıştırdı ve elindeki sepeti yere düşürdü.

Kafasını henüz kaldırmamıştı ama çarptığı kişinin belindeki kılıcın farkındaydı. "Çok özür dilerim efendim," dedi suratına bakmadan. Sepeti düşürdüğü için soğuk soğuk terledi ve askerlerden birisine dokunduğu için endişelendi.

Sepetten çıkmış ve toprağın içine düşmüş kumaşlardan birisine eğildiğinde karşısındaki adamın da eğildiğini gördü, kalan herkes yanlarından geçip yürümeye devam etti. "Hayır, ben görmedim." Adamın kalın sesi kulaklarına melodiymiş gibi geldi. Kumaşı tuttu ama sepete geri koyamadı. Başımı kaldırdığında ilk olarak açık kahverengi gözleriyle buluştu ve sonra yakışıklı suratıyla donup kaldı.

Onu saniyelerce izlediğini fark edince apar topar doğruldu lakin kumaşı yerde bırakmıştı. Adam kızın aralık kalan dudaklarına, kıpkırmızı yanaklarına bakarak kumaşı aldı ve ona uzattı. Adamın da ifadesinin kendisininki gibi olduğundan bihaberdi.

"Teşekkür ederim." dedi genç kadın, adamın gözlerine bakamadı.

Başını eğip yanından gidecekken adamın sorusunu duyup yerinde kaldı. "Yarım saat içerisinde yol boşaltılmalı, kral kaleye dönecek."

Kadın endişeli bir şekilde başını salladı. "Elbette, haberim var. Köye döneceğim."

"Hangi köy?"

Kadının kaşları açıldı. Bilmesine gerek olmayan bu soruyu adamın bakışlarında yakalamıştı. Merak ettiğinden emindi. "Syntha." Adamın yüzündeki sertlik onu korkutucu kılıyordu lakin kadın bu bakıştan kaçmak istemiyordu, bu öfkenin nereden geldiğini merak ediyordu.

"Komutan," Adama seslendiklerinde bile önündeki genç ve minyon kadından bakışlarını çekemedi. "Darius," diyerek bir kere daha tekrar etmek zorunda kaldılar. "atlar geliyor."

Darius başını salladı ve sarışın kıza doğru bir adım attı. "Syntha," dedi ama bu kez kadının yüzünden aşağıya doğru baktı, vücudunu süzdü. Ürkütücü derecede güzeldi, masmavi gözleri vardı.

"Evet, Komutan Darius."

Adamın dudağının kenarı kıvrıldı. "Adil değil." Kadın onun sesi yüzünden sepeti tekrar düşürecekti. Elleri titriyordu, daha önce hiç kimseyle bu şekilde konuşmamıştı çünkü herkesten kaçınıyordu. "Sen adımı öğrendin ama ben öğrenemedim."

Kadın mahcup bir şekilde bakışlarını kaçırdı. "Freya."

"Freya..." diyerek tekrar etti.

Sanki adam da uzun yıllar sonunda tanımadığı birisiyle konuşuyordu. Freya bu adamın ağzının mühürlü olduğuna yemin edebilirdi ama onu köşeye çekip hakkındaki her şeyi bilmek istiyormuş gibi bakıyordu. Daha önce görmediğine emin olduğu bu adam kendi yaptıklarına şaşırıyordu, konuştuğu için kendisine hayret ediyordu.

ANWA 2Where stories live. Discover now