.

7 1 0
                                    


K'nın olmadığı günler, şeffaf bir odanın içinde kahvemi yudumluyordum. Her defasında merdivenden yukarı doğru tek düzlemde ilerleyen ayak sesleri. Üst katta yaşam belirtileri var ve insanlar bu yaşam belirtisini tüketmek için ağzı salyalı birer köpek gibi ilerliyor. Bir önce ki kat bendim. Benden önce de başkaları vardı. Fakat K'nın, yok oluşu hissetmeye başladığı ve bunu bana söylediği ilk günden itibaren kapıları kapattım. Bedenin arkasından koşan bir ruh gibi bütün odalarda onu aradım. Bir oda hariç. Güneşi yok edebilen tek geometrik şekil. . Varlığını bir oda dolusu görüntüye borçluydu ve görüntüleri arkasında bırakıp gitti. Üst kata doğru değil, daha aşağıya doğru yol aldı. Soyuta doğru ve bu soyut çizgi beden hatlarının üzerinden geçerken odadaki görüntülerde silinmeye başladı. Başka bir oda. Alt kat yok olmak üzere. Kapılar, dört kişinin varlığıyla yer değiştiriyor. İki adım atıyorum kapıya doğru. Kolumu, eklem bölgesinden ayırıp masanın üzerine bırakıyorum ve anahtarlar kapının üzerinde sesleri oluşturuyor.

Kapıları açmanın zamanı gelmişti. Belki K' geri döner. Yürüyen insanların üzerine yağmur düşerken kapım iki vuruşlu bir sesle bölündü. Masanın üzerindeki kahve akşam altıyı gösteriyordu. Oysa K' hiç bir zaman saat altıda gelmezdi. Ölü insanların vaktiyti akşam altı. Ve zamanı yok edenler.... Gelen adama bakmadım. Anahtarı ve eklem bölgesinden ayırdığım kolumu ona uzattım. " İkisi de senin olabilir" dedim. "Evden çıkıyorum". Kahve saat altı yirmiyi gösteriyordu. Adama dönüp " Sigaran var mı? " dedim.

Elinde tuttuğu kolumu - biraz önce ev sahibine verdiğim - cebine daldırdı ve bir paket sigara çıkardı. Birini bana uzattı. Pencerenin önüne geçtim ve sokak lambasının sönük ışığının sigarayı yakmasını bekledim. Saat altı buçuğu üç geçiyordu. Kapının yanında asılı duran montumu ağzımla aldım ve üst kattan gelen müzik sesine rağmen merdivenlere vurmadan inmeyi başardım. Dış kapı kapalıydı. K' belki de bu yüzden gelmemiştir diye düşündüm. Fakat daha sonra bina insanlarından biri olarak kontratta yazanlar aklıma geldi.

Dış kapı her zaman açık olmalıydı. Satıcılar gülümseyen bir yüzle bu kapıdan içeri girmeli ve... Binadan çıkmak için bağırmaya başladım. Kontratın öldüğünü biliyordum çünkü. Tek kurtuluşum bağırmakmış gibi geldi. Üçüncü bağırmadan sonra yeniden müzik başladı. Saat yediyi geçiyor, biliyordum ama aydınlıkta kahveye bakamıyordum. Onu, dış kapının önünde öldürmeye karar verdim. K'ya doğru gidecektim. Yeniden bağırmaya başladım. Oysa hiç bir ayak sesi duymadan gerçekleştirmiştim bu eylemi ve boşluk bunu yüzüme vurdu. Sesim bile bir metrekare uzağa gidemeden soluyordu. Uzun bir süre bina insanlarından aşağıya inen olmadı. Merdivenlerin köşesinde uyuyakalmıştım ki aşağıya inen dağınık saçlı bir kadın üzerime bastı ve kapıya doğru ilerledi. Seni tanıyorum. Göz bebekleri patlamak üzereydi. Müzik sesi ayak baş parmağımdan başlayarak vücuduma doğru yayılmaya başladı. Ona da öyle oldu. Üzerime basan kıza. Durdu, Arkasını döndü. Seni seviyorum... Ağzıyla kapıyı açtı ve IŞIK. Kapı kendini sürgülemeden önce ona seslenmek istedim. Ama ağzımda tuttuğum palto yüzünden kelimeler boğuk çıkıyordu. Bağırmalar gibi. Sesler gibi, dünyanın dönüşü gibi, biz gibi... Kapı kapanmak üzereyken elimde tuttuğum kahveyi son kalan kapı aralığına doğru yuvarladım ve kahve dokuza doğru ilerlerken kapının arasında kırıldı. Çizgiler birleşti. 

KWhere stories live. Discover now