DEPO

54 15 0
                                    

   Güneş yavaş yavaş doğmaya başladığında dizlerimin hakimiyetini kaybedip yere yığıldım. Bir müddet derin derin nefes alıp verdim. Azda olsa toparlandığım da kalkıp aramaya devam ettim. Hasan gittikten sonra Derya' yı aramayı hiç kesmedik. Alanda aramadığımız yer kalmadı. Artık taşların bile altına bakıyorduk bir kapak var mı diye. Ormandan çıkıp yolun karşısını bile aradık. Mutlaka bir yerde depo girişi olmalıydı. Bizimkilere baktığımda hepsi yavaş yavaş bir yere yığıldılar. Yanlarına gidip oturduğumda yavaşça nefesimi verdim. Birbirimize bakmaya bile halimiz kalmamıştı. Derya bizi bu halde görse ne yapardı acaba.

* Daha fazla dayanamayacağım. Çok yoruldum.

۞Pes etmek yok. Hadi kalkın.

+ Yok işte burada değil.

- Burada abi burada. Yoksa bu şerefsiz neden ortaya çıksın.

+ Adamı tanımıyoruz bile. Ne yapacağını nereden bilelim.

* Bilmiyoruz işte.

"Pes etmek yok hadi kalkın."

  Ben kalktıktan sonra Ulaş ve Fırat'ta kalktı. Ali derin bir nefes alıp verdikten sonra yanımıza geldi. O sırada bir ah sesi duyup arkama baktım. Dicle elini tutmuş olduğu yerde oturuyordu. Fırat hemen yanına gidip eline baktı.

* Çok acıyor.

- Fazla derin kesilmemiş merak etme.

* Dokunma ya acıyor.

- Tamam, sakin ol. Kapatalım şunun üstünü.

۞Çalıya filan mı bastın kızım?

* Hayır. Sadece kalkmak için elimi şuraya koydum.

"Nereye?"

Dicle eliyle önünü göstererek;

* Buraya işte.

Ali Dicle'nin gösterdiği yere eğilerek bakmaya başladı. Bir dakika kadar inceledikten sonra;

+ Şuraya bakın abi. Otların arasında teller var.

  Ali'nin gösterdiği yere daha dikkatli bakıldığında harbiden de teller gözüküyordu. Ayağımızla otları ittirerek telleri takip etmeye başladık. Ya bu bir tuzaktı ya da bu teller deponun girişini işaret ediyordu. Dikkatli bir şekilde yola devam ederken Hasan'ın dün gece durduğu yerde teller bitti. Bir tuzak var mı diye bakındıktan sonra otları temizlemeye başladık. Fakat hiçbir şey yoktu. Ve yine umutsuzluk kuyusuna düştük. Ben yine düşüncelerimde boğulurken Fırat sinirlenip yanındaki taşa tekme attı. Taşın yerinden oynamasıyla üstünde bulunduğum toprak hareket etmeye başladı. Hemen oradan uzaklaşıp silahlarımıza sarıldık. Celal abilerde yanımıza gelince aşağı inmek için hazırlandık. Sadece bizim ekip aşağı indiğimizde fenerlerimizi yaktık. Bulunduğumuz yer tamamen demirlerle döşenmiş bir sığınağa benziyordu. Aydınlatmak için tek bir lamba vardı ve ortalık çok iğrenç kokuyordu. Biraz ilerledikten sonra önümüze bir domuz ölüsü çıktı. Eh kokunun nedeni de belli oldu.

* Bu ne yaa?

+ İyi misin?

* Midem bulandı biraz.

۞Benimde.

- Ne yapmış bu adam yaa. Gidelim artık.

Oradan uzaklaştıktan sonra beş dakika daha yürüdük. Bu sefer önümüze bir sandık çıkmıştı. Sandığın etrafını kontrol ederken bir ses duyuldu. "Yardım edin." Bu cılız ses Derya'ya aitti.

* Derya iyi misin?

#Daha fazla dayanamayacağım. Çıkarın beni buradan.

+ Tamam Derya, çıkaracağız seni merak etme. Nefesini dikkatli kullan.

#Dayanamayacağım çabuk olun.

  Hemen sandığı açmaya çalıştık. Fakat kilitliydi hiç şaşırmadım doğrusu. Fazla oyalanmamak için silahımı çıkardım. Sandığın konumunu ayarlayarak yan tarafa doğru ateş ettim. Kırılma sesini duyduktan sonra hemen Derya' yı çıkardık. Birkaç defa derin derin nefes alıp verdikten sonra Dicle'ye sarıldı. Daha fazla burada durmayıp dışarı çıktık. Celal abi Derya'ya baktığında gözünden akan bir damla yaşı fark etmiştim. Hiç belli etmese de Celal abi de korkmuştu. Şimdi ise bütün korkularımızı geride bıraktık. Artık Derya yanımızdaydı. O olduğu sürece de her şey yolundaydı. Bir dakika öncesine kadar. Omzumu sıyırıp geçen mermi tuzağa düştüğümüzün göstergesiydi. Toparlanıp karşılık verdik. Sağ omzumdan yaralandığım için ateş etmekte zorlanıyordum. Bu yüzden biraz geride kaldım. On beş dakika çatıştıktan sonra ateş kesilmeye başladı. Tam bitti derken bu sefer karnımda yanma hissettim. Fırat bir şeyler söylerken dizlerimin üstüne düştüm. Sonra...


  

YILDIZIN SIRRIWhere stories live. Discover now