25 • 'Kaza Nasıl Oldu?'

122K 9.5K 4K
                                    

Multimedya: Passenger | Let Her Go

Keyifli Okumalar...

Her paragrafta yorum görürsem yarın da size bölüm atarım belki, kim bilir 😈

Yıldızlamayı aman ha unutmayın 🥰

🍀
Esra Yağmurlu

Kitapları kantindeki masaya bırakırken kendimi de aynı hızla sandalyeye bıraktım. Çay almam gerekiyordu ama sandalyeden kalkacak kadar bile enerjim yoktu. Etrafıma öylesine bir bakış attım. Kantin bugün çok dolu değildi. Hava bugün diğer günlerden daha sıcak olduğundan herkes dışarılardaydı. Böylesi daha iyiydi, zaten kalabalıktan çok hoşlanmazdım. Havada kızartma kokusu vardı, aç olsam bu hoşuma gidebilirdi belki ama kızlar günlerdir yaptığı gibi beni tıka basa doyurmuşlardı. Son günlerde olanlardan sonra daha çok üzerime titrer olmuşlardı ve ben tam da bu zamanlarda onların gerçek birer dost olduğu tekrar tekrar hatırlamıştım.

Karşımdaki sandalyelerden ikisi aynı anda çekildi ve sınıfta anlaştığım tek tük kızdan ikisi karşıma oturdu. "Selam!" dedi Yonca.

"Selam!" dedim ben de ve sırtımı sandalyenin arkasına yaslandım.

"Derste soramadım, koluna ne oldu?" diye soran Çiğdem'e döndü gözlerim. Bugün koyu kumral saçlarını toplamıştı ki genelde saçlarını toplamazdı, sadece morali bozuk olduğu zamanlarda bunu yapardı. Demek ki o da iyi bir gün geçirmiyordu.

"Ufak bir kaza," diyerek geçiştirdim onu.

Yonca sarı saçlarını arkasına savururken gözleri başka bir yerdeydi. Muhtemelen yeni bir av bulmuştu. Neden tek tük konuştuklarım listesinde onun olduğunu sorguladım o an. Sanırım Çiğdem yüzündendi. Çiğdem'i severdim ama bu kızla neden samimi olduğunu bir türlü anlamıyordum. İkisi o kadar farklıydılar ki.

"Ben bir kahve alıp geliyorum," dedi Yonca. "Bir şey istiyor musunuz?" Çiğdem başını olumsuz anlamda sallarken ben bir çay istedim. Hemen masadan kalkarken "Kerem!" diye seslenerek kasadaki birkaç kişiden oluşan sıraya koşturdu. Demek yeni kurbanın adı Kerem'di.

Telefonum titreyince cebimden çıkarıp baktım. Hatta bir kaç saniye bir sanat eseri inceler gibi telefona baktım çünkü bu telefon gerçek bir sanat eseriydi. Azman telefonumu arabadan fırlatınca Elif'in müzelik olan telefonunu kullanmaya mecbur kalmıştım. Bir kaç saniye ekranı açmak için adeta savaştım ama şükür ki en sonunda başardım.

"Efendimissss! Kölenisiss! Emredin yeter!"

Bir de bu herif vardı ki sabahtan beri mesaj atıp duruyordu. Verdiği sözü tutamadığını söyleyip bugün kendisini benim kölem ilan etmişti. Evet, kulağa süper geliyordu değil mi? Ama adam daha bıçaklanalı iki gün oluyordu, yoksa ben onun burnundan fitil fitil getirirdim.

Hayır, getiremezdim. Sakinleştiricinin etkisiyle söylediklerim yüzünden resmen onunla köşe kapmaca oynuyordum. Hatta Jandarmaya ifade vermek için beni aldığında konuşmamak için gidene kadar uyuyor numarası yapmış ve gelirken de aynı numaraya başvurmuştum ama bana o sakinleştiriciyi vereni bir bulursam dünyayı ona dar edecektim.

O günün ertesi günü sabahında uyandıktan yaklaşık olarak 3 dakika 6 saniye sonra söylediklerim bir havan topu gibi suratıma çarpmıştı. Rezilliğin dibine vurmuştum. Ya ben ne akla hizmet Azman'a senden hoşlanıyorum demiştim ki? Ben aklımı çamaşır suyuna bulanmış tuz ruhu ile terbiye edilmiş peynir ekmekle mi yemiştim? Dahası ben bu çocuktan hoşlanmıyordum ki. Evet, hoşlanmıyordum. Net!

Önüme bırakılan karton bardakla dikkatim Yonca'ya çevrildi. Çayı alırken "Teşekkür ederim," dedim.

Elini önemi yok der gibi salladı. "Kerem'in sevgilisini gördünüz mü? Tam bir paçoz."

KÜFÜR YOK! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin