BÖLÜM 6: BİR, İKİ... KIRMIZI

1.9K 178 41
                                    

Eve her dönüşümüzde yorgun oluyordum. Günlerin nasıl geçtiğini uyumaktan anlayamaz bir hale geldim. Eğitimimi görüp eve geliyor ve arkasından hemen uyuyordum. Uykuya dalmam bir saniye bile sürmüyordu. Bir hafta çoktan geçmiş ve ikinci haftanın ilk gününe başlamıştık. Sadece iki haftamın kalmış olması beni strese soksa da Rüzgâr'a sonuna kadar güveniyordum. Çünkü bir hafta da neredeyse bilmem gereken en temel şeyleri bilir bir hale geldim. Sadece dövüş için yetersizdim. Sanırım Rüzgâr'ı yenerek bir koruyucu olamayacaktım. Çünkü şimdiden onu yenemeyeceğimin farkındayım.

Her gün ormanın aynı noktasında derslerimi görmeye devam ediyordum. Artık eve gitmenin gereksiz bir uğraş olduğuna inanmaya başlamıştım. Yakında ormana bir çadır kurarak burada uyumaya başlayabilirdik. Çünkü onca yolu gidip gelmek eğitimden bile daha zor geliyordu bazen. Şimdi ise üç saatlik bir çalışmanın ardından sonunda biraz ara vermiştik. Saat sabah onu gösteriyordu. Aras son birkaç gündür yemekten sorumluydu. Her gün bir çanta dolusu yiyeceği ve suyu o getiriyordu. Aynı zamanda Rüzgâr'ın bana öğrettiklerini Aras'la çalışarak pekiştiriyordum. Fena değildi. Aslına bakarsanız oldukça fazla iyiydi. Sıradan birisi olmadığını her geçen gün daha da kanıtlıyordu.

Kimsenin sahip olamayacağı eğitmenlere sahip olduğum için mükemmel olmam gerekiyordu. Çok fazla çabaladığımı düşünüyordum. Hem onların emeklerine hem de kendime yazık etmeyecektim. Bir zihin çökerten olarak, laneti yenen ilk zihin çökerten olarak kendimi herkese kanıtlayacaktım. Ve bunu yaparken kendime verdiğim sözü de tutmuş olacağım. Bir koruyucu olacaktım. Bunu gerçekten başaracağım.

"Rüzgâr..." Suyumdan bir yudum aldıktan sonra konuşmama devam ettim. "Bir hafta geçti bile. Sence nasıldı? Nasıldım? Veya nasılım?" Susuzluğum hala geçmemişti. Suyumdan birkaç yudum daha içtim.

"Konuşmak için erken." Rüzgâr dinlenmek için büyük bir ağacın dibine oturmuştu. Gözlerini kapatmış kollarını ise çiçek pozisyonuna getirmişti.

"Lütfen, ne kadar ilerlediğimi bilmem lazım. Yani ilerleyebildiysem..." Konuşurken onun yanına oturdum ve tıpkı onun yaptığı gibi gözlerimi kapatıp kollarımı birbirine doladım. Rahatlatıcıydı, huzuru ayaklarıma getirmişlerdi sanki.

"Kötüsün."

"Hiç mi ilerleme yok?" Hayal kırıklığına uğradım. En azından ilerlemiş olmam gerekirdi, herhangi bir şeyde en azından.

"Var. Kaybetme konusunda oldukça ilerledin." Rüzgâr çok acımasızdı. Gözlerim aniden açıldı. "Böyle giderse bir ay sonra bile hazır olamayacaksın."

"Teşekkür ederim. Aşırı dürüstsün." Kırılmam hiçbir şeyi değiştirmeyecekti.

"Yine de başaramayacağını düşünme. Okulda olmadığımız için imkânımız sınırlı. Elimizdekilerle bu kadar oluyor."

"Yani iyi miyim?" Ona heyecanla baktım.

"Biraz." Tek gözünü kaldırıp bana baktı ve ardından gözünü hemen kapatıp gülümsedi. Bunun üzerine ona bir kere vurdum. Fakat o tek bir harekete sol kolumu yakaladı. Bir anda kendimi dizinin üstünde yatarken buldum. "Çok fazla endişelenme. Şimdi biraz uyu." Yüzüme yayılan gülümsememi görmüyordu.

"Böyle yapmaya devam edersen sana hiç vuramayacağım." O bana böyle davrandıkça benim ona olan sevgim her geçen saniye daha da kökleniyordu. Sadece onu ölene kadar sevmek istiyordum.

"Biliyorum. Keşke bir şey olsa da bu olmak zorunda olmasa." Gözlerini açtığında bana uzun uzun baktı. İlk defa bunları dışa vuruyordu. Bu bir haftadır içini ilk döküşüydü. Elliyle saçlarımı okşamaya başladı. "Senin acı çekmeni istemiyorum." O saçımı okşarken gözlerimi kapattım. Bu anı her zaman hatırlayacaktım. "Korkuyorum. Sana zarar vermek istemiyorum."

ZİHİN ÇÖKERTEN | Tamamlandı|Where stories live. Discover now