BÖLÜM 27: HİÇBİR ŞEY BAŞARAMADIĞINI HİSSETTİĞİN O AN

687 84 45
                                    

Dilsiz gitmiş, bu boşlukta tek başıma kalmıştım. Hayır, o aslında hiç gelmemişti. Boşlukta öylece oturuyor yeniden gelmesi için çaba da sarf etmiyordum. Üstüme hüzün çökmüştü. Belki de çok erken ümitlenmeye başlamıştım. Çabuk inanmıştım yazanlara. Hiçbir şey istediğim gibi olmayacaktı belli ki. Dilsiz bana asla gerçekleri anlatmazdı. Dilsiz beni, ne kadar yalvarırsam yalvarayım yalnız bırakırdı. Onun istediği tek şey laneti gerçekleştirmemdi.

Beyazlıktan sıkıldım. Etrafa mor çiçekler yayılmasını sağladım. Şimdi beyaz bir odada mor çiçeklerle döşenmişti etrafım. Başımı yukarı kaldım ve beyazlığın gitmesini istedim. Giden beyazlığın yerini uzay aldı. Böyle şeyler yapabildiğimi bilmiyordum. Sanırım güçlerim son evrelerdeydi. Belki de sınırına ulaşmıştı. Ölmek üzere olduğum için kafayı yemişte olabilirdim. Her şeye rağmen bu halimi daha çok sevdim. Güçlerimin daha da güçlü olmasını sevdim. Vücudumda yayılan bir his bir ruh gibiydi. Beni kendine bağlamaya devam ediyordu. Sağım solum beyazdı. Kafamı kaldırıp yukarı baktığım zaman uzayı görebiliyordum. Gezegenleri ve yıldızları ayırt edecek kadar görebiliyordum. Mor çiçeklerin arasında otururken hüznümün yavaşça yok olduğunu hissettim ve bulunduğum yere uzandım. Bir süre daha yıldızları seyrettim. O yıldızlardan birinde yaşıyor olduğumu hatırlayınca olabilenlere hayret ettim. Yaşadığım evren hayallerden de ötedeydi.

Bir süre sonra yeniden kalktım ve kalkar kalkmaz karşımda Dilsiz'i gördüm. Gelmişti. Ne zamandır buradaydı? Beni mi izliyordu? Şaşırmıştım ve korkmuştum. Onu görünce ister istemez çığlık atacak gibi oldum. Atmadım. Görüntüsüne hala alışmakta zorlanıyordum. Masmavi ten rengi, bulutlar kadar beyaz uzun saçları ve bedenini gizlemek için giydiği o siyah pelerini hala aynıydı. Bütün dikkatini üzerime vermiş bana bakıyordu.

"Neden hala buradasın?" Kafamın içinde sesi belirdi.

"Çünkü..." Söyleyecek bir şey bulamadım. Ne söylemem gerekiyor bilmiyordum. Belki de sadece nereden başlayacağımı bilmiyordum. Beni öylece terk etmeseydi konuşma hevesimi de kaybetmemiş olurdum.

"Git buradan. Burada günlerce kalmanı istemediğim için geldim." Hızlıca arkasını döndü ve yürümeye başladı. O yürürken pelerini havalanıyordu.

"Dilsiz, önce söyleyeceklerimi dinlesen olmaz mı?" Eğer gitmesine izin verirsem bir sonraki gelişimde sesini bile duyamazdım.

"Sana cevabımı çoktan verdim." Sertti. Hiç olmadığı kadar sertti. Sanki beni azarlayan bir anne gibiydi.

"Evet ama neden anlatmıyorsun? Öğrenmem lazım. Bu benim için son çare. Eğer bunu yapamazsam Şef beni öldürecek. Bir kere öldürmüştü zaten, şimdi güçlerimle yaşıyorum." Bunları bildiğini biliyordum. O her şeyi biliyordu. "Sadece... Bu sefer güçlerim olmadan hayatta kalamayacağımı biliyorum ve lanetin çok yaklaştığını da biliyorum. Ben de bir farklılık var. Hissedebiliyorum. Ben çok güçlüyüm. Bu güç kanımda akıp giderken hissedebiliyorum. Onu her yerimde hissediyorum, kulaklarımda bile." Bu daha önce üzerinde fazla düşünmediğim bir konuydu. Şimdi sesli bir şekilde söyleyince içimdeki gücü daha fazla anladım.

"Çünkü sen şu ana kadarki en güçlü Zihin Çökerten'sin." Şu ana kadar ki derken bütün gelmiş geçmiş Zihin Çökerten'lerden bahsediyordu.

"Gerçekten mi?" İçimde farklı bir güç olduğunu hissediyordum. Sadece bu kadarını beklemiyordum. Benden önceki herkesin benim gibi olduğunu sanıyordum.

"Beni bile yaptıklarınla o kadar şaşırtıyorsun ki..." İşte fırsat! Eğer şimdi sözünü kesip konuşmazsam beni hiç dinlemezdi.

"Dilsiz madem en güçlüsü benim, bunu yapabileceğimi de biliyorsundur. Lütfen söyle bana." Sessiz kaldı. Yumuşadığını görmek beni daha fazla heyecanlandırmıştı. "Dilsiz, lütfen. Herkesi bu lanetten kurtarmak istiyorum." Cevap vermesini bekledim. "Lütfen cevap ver, lütfen."

ZİHİN ÇÖKERTEN | Tamamlandı|Where stories live. Discover now