4. BÖLÜM "ŞAH DAMARI"

61K 2.9K 673
                                    

Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen, tüm zamanımı yazarak size ayırıyorum.

4. BÖLÜM " ŞAH DAMARI"

Hakan'ın son sözleri iki hafta boyunca zihnimde dönüp durdu. Bir çıkar yol bulmaya çalıştım, kendimi yıprattım, yalnızlığın doğurduğu sonuçlar, kendimi kimsesiz hissetmem, içimde büyümeyi beceremeyen çocuğun gözlerindeki yaşları akıttı.

Seneler önce annesi tarafından terk edilen çocuğu susturmayı başaramadım. Kendi köşesine çekilirken dizlerini karnına gömdü, kimse görmesin diye yüzünü bacaklarına sardığı kollarının arasına alırken ufacık kaldı ve yılların biriktirdiği acı gözlerindeki damlaya can verdi. İlk defa o gün ağladı, saatlerce, hıçkıra hıçkıra... Gece yarısı yerini söken şafağa bırakana kadar durmadı, canını yakan acı yavaşça öfkeye dönüştüğünde sulu bir iç çekti, bencilce çekip gidenden nefret etti, yetmedi kin güttü. Küçücük kalbini saran o yakıcı ateş tüm duygularını küle çevirdiğinde durdu, ağlamayı bıraktı. Güneş doğup göğe yükselirken ışığı pencereden uzanıp ayaklarına düştü, sonra dizlerine, oradan omuzlarına yükseldi ve kızıl saçlarına renk verdiğinde yüzünü yavaşça yukarı kaldırdı, ışık hüzmesi yanağını ıslatan taze yaşlara dokundu, duydukları anında zihnine akın ettiğinde hareketsiz nemli kirpiklerini buluşturdu. O geçmek bilmeyen saniyelerin getirdiği doluluk hissiyle yemin etti, her ne olursa olsun bir daha asla yaş akıtmayacaktı, kimseyi hayatına kabul etmeyecek, bağlanmayacaktı.

Ve gri gözlerinde beliren kırmızı damarlar bu yemine şahitlik etti.

Sevmek yoktu, yasaktı ona ve aşık olmak en büyük suçtu.

"Aslı Polat, ziyaretçin var."

Gardiyanın sesini duymamla panik dalgası omurgamdan yukarı yükseldi, soğukluğunu hissedebiliyor yeni gelişmelerden ölümden korkar gibi kaçıyordum. "Hadi acele et." dediğinde yataktan indim, cezaevine girdiğim günden beri her gece yıkadığım beyaz gömleğim yine buruş buruştu, beyazdan griye dönen rengine aldırmadan dağılan yakasını gelişi güzel düzelttim, gerisine dokunma ihtiyacı duymadım. "Davetiye mi bekliyorsun?"

"Uyuşmuşum." dedim onun yükselen sesine karşı gelmemiştim, düşünmeye ihtiyaç duyduğumdan alttan aldım, şüphe çekmemek için bacaklarımı ovdum, yine de nefesini sertçe burnundan verdi, sabırsızca bekledi. Hakan'la daha gün görüşmüştüm ve bugün geleceğini söylememişti. İçime doğan sıkıntının tohumu kabuklarını erkenden yarmıştı, ters giden şeyler vardı.

Gözlerini üzerimden ayırmayan gardiyan "Uyuşukluğun geçmedi mi?" diye sorunca dakikalar ardıma dizilmişti, düşünmeyi bırakıp korkumun üstesinden geldim. İyi düşünmeliydim ki iyi sonuçlar doğursun.

"Hayırlı haberdir inşallah." Benimle aynı koğuşu paylaşan elli yaşlarındaki kadının dediğini duymazdan geldim, herkes sessiz olmama alışmış, geldiğim günden beri konuşmam için beni zorlamamış, kimse iş yaptırmamıştı. Hüküm yiyenlerin arasındaydım belki, lakin bana ne bulaşmış nede zarar veren olmuştu. İçlerinde en genç olanı bendim ve buradan ilk gidecek olanda bendim.

Tek sıkıntım bana acıyan gözlerle bakmalarıydı.

Lanet olsun ki berbat durumdaydım.

Yürüdüğümde kapıda bekleyen yaşı kırka merdiven dayayan, uzun boylu, sert bakan gardiyandan çekinmediğim gibi yanından geçtim, cezaevini artık tanıyordum ve dar koridor boyunca yürüdüm, ardımdan yürüdü, aramızda sadece iki adımlık mesafe vardı ve ne yazık ki kaçmak gibi bir şansım hiç yoktu.

Dört duvar sonumu getireceğini haince fısıldıyordu bana.

Görüşme odasına vardığımda Hakan'ın sürprizi beni şaşırttı, gelirken yanında erkek kardeşimide getirmişti. Koşar adım Murat'a yürüdüm, "Abla." dediğinde kollarımı boynuna sardım ve bana karşılık veremeden gardiyan aramıza kara çalı gibi girdi, bizi birbirimizden ayırıp mesafemizi korumamızı söyledi. İnat etmedim, karşılıklı bakacak şekilde yuvarlar masaya oturduk, temasımız yoktu, sadece göz göze bakıyorduk.

BAKANIN OĞLUOnde histórias criam vida. Descubra agora