(18) VİCDAN

28.8K 1.6K 471
                                    

ÖMER'İN AĞZINDAN

Bir insanın canından kaç defa can alınır ki?
Kaç kez can çekişir de ölmez?
Kaç kez ölür ama cesedi ayakta durur?

Hayattaki en kıymetlilerim birer birer hayatımdan kayıp giderken bende onlarla birlikte öldüm her defasında. Önce kızımın mezarında bıraktım yüreğimin bir parçasını. Sonra Elif'imle birlikte gömdüm geri kalanımı. Kalbim, ruhum, gülüşüm... herşeyim Elif'imle birlikte gömüldü kara toprağa.

Ama ayaktayım yine. Çocuklarım için ayakta durmak zorundayım. Her şeyden önce babayım ben. Ama sadece baba değil, anneyim aynı zamanda. Çocuklarından daha fazla öksüz kalmış bir anne.

Elifimin cansız bedenini aldığım kapının önünde, şimdi yalvarıyordum Rabbim'e. Bir daha Elif'imin acısını yaşatmasın diye.

Ameliyathanenin kapısında beklerken canımdan can koparıyorlardı sanki. Meleğim uyuduğu için acı hissetmiyordu ama ben hissediyordum onun acısını. Onun yerine benim kalbim sökülüyordu yerinden.

Aradan saatler geçiyor fakat bir haber gelmiyordu kapalı kapılar ardından. İçeri girip çıkanlar bilgi vermiyorlardı. Bir anda oluşan hareketlilikle kalbimde bir sızı hissettim. İçeri giren hemşirelerde bir telaş vardı.

"Allah aşkına bir şey söyleyin. Kızım iyi mi? Duymuyor musunuz sesimi? Öldüyse saklamayın benden."

"Biz açıklama yapamıyoruz beyefendi. Doktoru bekleyin."

O sırada Harun yanıma gelip sakinleştirmeye çalıştı beni. Nihayet içerden çıkan doktor açıklama yapınca yüreğim ferahladı. Kızım iyiydi. İnşallah daha iyi olacaktı.

Ameliyat sona ermişti fakat kızımın hayati tehlikesi devam ediyordu. Bu bekleyiş bana bir ömür gibi uzun geliyordu. Henüz görememiştim kızımı. Yoğun bakımda cihazlara bağlı halde yaşama direniyordu. Güçlüydü benim kızım. Dayanacaktı.

Gecenin üstündeki siyah perde kalkmış, gün aydınlığa kavuşmuştu. Ama benim yüreğim hala karanlıktaydı. Kızım gözlerini açmadan aydınlanmazdı yüreğim.

Başımı ellerim arasına almış otururken elimde hissettiğim narin ellerin dokunuşuyla başımı kaldırınca Berfin'i gördüm karşımda. Kızımın zor da olsa gülümsemeye çalışan yüzünü görünce huzur buldum.

"Baba, Ravza iyi olacak değil mi?"

"Allah'ın izniyle iyi olacak. Sen dua et kardeşin için."

"Ediyorum baba. Hep dua ediyorum."

Kızıma sarılınca az ilerde bize bakan Eyüp'ü farkettim. Nazlı'nın elini tutmuş, bize bakarken gözgöze gelmemizle mahcup şekilde başını eğmişti.

"Oğlum." Diye seslenmemle başını kaldırıp bana bakınca kollarımı açtım. Eyüp, yüzündeki gülümsemeyle bana koşmuyor, adeta uçuyordu. Kendini kollarıma atınca hasretle sarıldım oğluma. Günlerdir en çok onu ihmal etmiştim. Hatta o masum kalbini kırmıştım.

"Özür dilerim baba. Hep benim yüzümden oldu. Ravza iyileşsin, isterse herşeyimi dağıtsın kızmam ona. Benim yüzümden ölmesin kardeşim."

Eyüp'ü kucağıma oturtunca başını göğsüme yasladı. Beni çok özlediği belliydi.

"Senin yüzünden değil oğlum. Ben üzüntümden ne dediğimi bilmiyordum. Kardeşin zaten hastaymış. Ama bundan sonra kardeşini üzme tamam mı?"

"Söz veriyorum baba hiç üzmeyeceğim. Yaramazlık da yapmayacağım. Çok akıllı olacağım. Seni de üzmeyeceğim. Sana da bir şey olmasın."

ÖMRE BEDELWhere stories live. Discover now