(43) HUZUR

19.3K 1.4K 301
                                    

Nazlı gözden kaybolana kadar arkasından bakakaldım öylece. Herşeyimi alıp giderken benden geriye hiçbir şey bırakmamıştı. Son kapı açılıp Nazlı'nın ardından kapanırken arkasını döndüğünü gördüm. Kısa bir süre gördüğüm gözlerde hüzün vardı, belki bir beklenti vardı. Uzaktan çaresizce bakarken kapı kapanmış, Nazlı tamamen gitmişti.

Olduğum yerde ne kadar kaldım bilmiyorum. Gözüm hep kapıdaydı. Belki geri döner umuduyla bekliyordum. Mantığım, gitmesini istese de yüreğime laf dinletemiyordum.

Nazlı'nın uçağının havalanmasının ardından uzun süre geçmişti. Artık gitmişti. Dönüşü yoktu artık. En doğru kararı vermişti.

Yalnız gitmemesi için Serhat abimi de onla birlikte göndermiştim. Koskoca şehirde yapayalnızdım şimdi.

Otele dönmek istemiyordum. O yatağa Nazlı olmadan girmek istemiyordum. Onun sıcaklığının olmadığı yerde ısınamazdım. Bir an olsun aklımdan çıkmıyordu. Nasıl da üzüp kırmıştım onu. İkimizin de birbirimize ihtiyacımız varken birbirimize hasret kalmamız gerekiyordu.

Arabayı deli gibi kullanırken ani bir frenle durup başımı direksiyona yasladım. İki gün önce kaza yaptığım yerdeydim. O gün başıma gelenlerden ders almamıştım sanki. Daha dikkatli olmalıydım. Bir cana daha zarar veremezdim. Zaten yeterince zarar vermiştim herkese.

Bir yandan Nazlı'nın gidişi, diğer taraftan hastalığım ve katili olduğum kadın. İki gün içinde hayatım alt üst olmuştu. Alışık değildim bu kadar acıya. Yüreğime ağır geliyordu. Herşeyi kafamdan silmek istiyordum. Hiçbir şey düşünmemek. Uyumak, uyumak, sadece uyumak.

Herşeyi kafamdan atıp rahatlamanın tek yolu vardı. Yıllardır ağzıma almadığım alkole sığınmaktan başka çarem yoktu. Kafamı ancak böyle dağıtabilirdim.

Boğazımdan geçen her yudum zihnimi biraz daha bulanıklaştırırken Nazlı'yı çıkaramıyordum aklımdan. Onun da canı en az benimki kadar yanıyordu. Bana son bakışı aklımdan çıkmıyordu.

Telefonumun çalınmasıyla Serhat abinin aradığını görünce vakit kaybetmeden açtım telefonu.

"Nazlı'yı ailesinin yanına bıraktım. Yarın sabah gelirim senin yanına." Deyişine itiraz ettim. Yanımda kimseyi istemiyordum.

"Eve git sen. Benim kimseye ihtiyacım yok."

"Sesin niye öyle geliyor? Nerdesin sen?"

"Uyuyacağım izin verirsen."

"İçinde olduğun ortam, uyumak için hiç uygun değil bence. Sakın..."

Sözünü bitirmesini beklemeden kapattım telefonu. Nasihate ihtiyacım yoktu. Kimseye ihtiyacım yoktu. Nazlı olmadan da geçiyordu zaman. Demekki o kadar zor değilmiş.

Telefonumun tekrar çalınışını hayal meyal hatırlıyorum. Samet'in sesi geliyordu fakat ne dediğini algılayamıyordum.

***
Derinden gelen telefonumun sesi kulaklarımda yankılanırken başımdaki şiddetli ağrı, gözlerimi açmama izin vermiyordu. Göz kapaklarımı aralamaya çalışıyordum ama nafile. Sanki taş bağlamışlardı.

Yattığım yerden gözüm kapalı halde elimle telefonu arayıp bulmuşken hızla elimden çekilmişti. Ben nerdeydim? Bu yatak kimindi? Telefonumu elimden alan kimdi?
Kafamı toparlamaya çalışırken kulaklarıma dolan sesi Ömer abimin sesine benzetmiştim ama Ömer abimin burda olması mümkün değildi.

"Sen kimsin? Telefonumu ver." Diye gözü kapalı mırıldanmamla göğsümün üstüne sertçe düşen telefonun acısını hissettim. Sonra da beynimde yankılanan bir bağırma sesi.

ÖMRE BEDELWhere stories live. Discover now