(38) SEVGİ NEYDİ?

19.3K 1.7K 578
                                    

Multimedyada Harun'un iki fotoğrafı var. Birincisi Beyza'yla birlikte olduğu zamanki hali. İkincisi ise şimdiki hali. Eh tabi Beyza ne kaçırdığını anlayınca peşinden koşması doğal.

İki ateş arasında kalmak nasıl bir duygudur?

İşte şimdi, o durumu yaşıyordum. Karşımda, bana gülümseyerek bakan Beyza ve telefonda sessiz kalan Nazlı. Fakat şu an beni yakan ateş, Nazlı'nın sessizliğiydi. Bir yandan konuşsun istiyordum, bir şey söylesin, küfür bile ederse etsin. Bir yandan da korkuyordum ağzından çıkacak sözden. Tek bir sözüyle bile beni öldürebilirdi.

"Nazlı'm!" Diyebildim sadece.  Ne derse desin, ağzından tek kelime çıksın istiyordum.

"Size afiyet olsun. Yemeğini soğutma." Derken ses tonundaki kırgınlığı hissedebiliyordum. Sonrasında gelen, telefonun kapanma sesiyle sinirle gözlerimi yumdum.

"Ne oldu? Karından izin almadan geldin diye kızdı mı?" Diye alay edercesine konuşan Beyza'ya ters bir bakış atıp hızla uzaklaştım yanından. Beyza'yı umursamadan masada bekleyen adamların yanına gittim.

"Afedersiniz, acil bir işim çıktı. Eşimin yanında olmam gerekiyor."

Hızla mekandan çıkıp giderken kimsenin soru sormasına fırsat vermemiştim. Bir an önce Nazlı'nın yanına gidip durumu açıklamam gerekiyordu. Kısa sürede otele gidip odaya girdiğimde Nazlı, pencerenin önünde oturmuş, başını koluna yaslayarak dışarıyı seyrediyordu.

Yanına gidip saçına öpücük kondurduğumda sanki ben orda yokmuşum gibi hiç istifini bozmamıştı.

"Özür dilerim Nazlı. Herşey bir anda gelişti. Sadece mecbur kaldığım bir iş yemeğiydi. Sana söyleyemedim çünkü üzülmeni istemedim. Senle yiyeceğim için orda sadece bir şeyler atıştıracaktım. Hiçbir şey yemeden geldim."

Arada bir duraksayıp durumu nasıl açıklayacağımı düşünüyordum. Nazlı ise hiçbir tepki vermiyordu. Sadece, gözleri boş boş dışarı bakıyordu.

"Nazlı'm. Bana kırgınsın biliyorum ama bir cevap ver. Konuş benle. Kız, bağır, öfkeni kus. Ama böyle susma."

Yüzünü kapatan saçını arkaya atmamla kulağına takılı olan kulaklığı farkettim. Dışardan geldiğini sandığım müzik sesi kulaklıktan geliyordu. Nasıl yani! Şimdiye kadar söylediğim o kadar şeyi duymamış mıydı?

Kulaklığı kulağından çekişimle rahatsız olduğunu belli edercesine kafasını kaldırıp yüzüme bakmadan kulaklığı takmak için eline aldı. Elini tutarak engel olup bana dönmesi için kendime çevirdim.

"Beni dinlemeyerek mi cezalandırmaya çalışıyorsun beni?"

"Dinlemeye gerek yok. Ne desen haklısın. İşi kabul etmenizi de buraya gelmeyi de ben istedim, iş için ordaydın, görüşmek zorundaydın, yemeğe gitmek zorundaydın... falan filan işte."

Konuşurken ses tonu öylesine sakindi ki sanki sohbet eder gibiydi. Fakat kırgındı sesi, kalbinin kırıklığı sesine yansıyordu. Kızsın, bağırsın, öfkesini dışa vursun istiyordum.

"Herşey benim isteğim dışında gerçekleşiyor. Bu iş için bazı şeylere katlanmak zorundayız. Ama yarın son. Son kez firmaya gidip gerekli belgeleri tamamladıktan sonra bir daha buraya yolum düşmeyecek. Yarına kadar dayan."

"Peki. Sen nasıl istersen. İşlerinizi aksatmayacak şekilde ayarla herşeyi."

Nazlı'nın haline anlam veremiyordum. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Ya fazlasıyla anlayışlı davranıyordu ya da herşeyden vazgeçmiş, beni umursamıyordu.

ÖMRE BEDELDär berättelser lever. Upptäck nu