Akşam yemeği neşeli geçti, Jacques, ilgi gösterilen bütün çocuklar gibi, armağan olarak topladığım çiçekleri görünce boynuma atıldı. Bu sadakatsizlik yüzünden annesi bana somurtur gibi yaptı; bu kıskanılan demeti, anlarsınız, ne büyük bir incelikle ona sundu sevgili çocuk! Akşam, her üçümüz bir tavla oynadık, ben Madam de Mortsauf'la Mösyö de Mortsauf'a karşı tek başımaydım, Kont çok sevimsiz davrandı. En sonunda, güneş batarken, uyumları duyguların canlılıkta yitirdiklerini derinlikle kazandıran şu sakin akşamlardan birinde, Frapesle yoluna kadar getirdiler beni. Bu zavallı kadının yaşamında tek bir gün, çetin saatlerde belleğinin dönüp dönüp okşadığı parlak bir nokta oldu bu. Öyle ya, binicilik dersleri çok geçmeden bir anlaşmazlık konusu oldu. Kontes haklı olarak babanın oğluna bağırıp çağırmasından korkuyordu. Jacques şimdiden zayıflıyor, güzel mavi gözlerinin çevreleri morarıyordu; annesini üzmemek için, sessizce acı çekmeyi yeğ görüyordu. Kont öfkelendiği zaman babasına yorgun olduğunu söylemesini öğütleyerek acılarına bir çare buldum; ama bu geçici çareler de yetersiz kaldı: Babanın yerini yaşlı seyise vermek gerekti, o da öğrencisini kolayca bırakmadı elinden. Bağırıp çağırmalar, tartışmalar yeniden başladı; Kont durmamacasına dert yanmak için dört elle kadınların değer-bilmezliği konusuna sarıldı; arabayı, atları, özel giysileri günde yirmi kez karısının başına kaktı.
En sonunda, bu tür insanların, bu tür hastaların dört elle sarıldıkları olaylardan biri çıktı; Cassine ile Rhétorière'de masraf, öngörüleri yarı yarıya aştı, duvarlar, kötü döşemeler yıkıldı. Bir işçi, Kontes'e söyleyecek yerde, bir beceriksizlik edip Mösyö de Mortsauf'a bildirdi bu haberi. Usul usul başlayan bir kavga konusu oldu bu, ama derece derece zehirlendi, Kont'un birkaç gündür yatışmış sinir illeti, zavallı Henriette'ten eski alacaklarını istedi.
O gün, kahvaltıdan sonra, saat on buçukta, Clochegourde'a gelip Madeleine'le bir demet yapmak üzere Frapesle'den yola çıkmıştım. Çocuk iki vazoyu setin korkuluğu üzerine getirmişti, ben de çevredeki bahçelerde dolaşarak, o öylesine güzel, öylesine de ender olan güz çiçeklerini arıyordum. Son koşumdan dönünce, pembe kuşaklı, pelerinli küçük teğmenimi göremedim. Clochegourde'da bağırmalar işittim.
Madeleine ağlayarak, "General," dedi, –babasına kızınca söylerdi bu sözcüğü– "General annemizi azarlıyor, gidip onu kurtarsanıza!"
Merdivenleri uçarcasına çıktım, Kont da, karısı da beni görmeden, selamlamadan salona geldim. Delinin çılgın haykırışlarını işitince gidip bütün kapıları kapadım, sonra geri döndüm: Henriette giysisi gibi apaktı.
"Hiç evlenmeyin, Félix," dedi Kont, "kadın milleti hep Şeytan'a uyar; en iyisi bile kötülük yoksa yaratır, her biri bir koca hayvandır."
Başsız sonsuz uslamlamalar işittim o zaman. Mösyö de Mortsauf önceki yadsımalarıyla övünüyor, yeni yöntemlere yanaşmayan köylülerin bönce düşüncelerini yineliyordu. Clochegourde'u kendisi yönetecek olsa şimdikinden iki kat daha zengin olacağını ileri sürüyordu.
Şiddetle, alçaltıcı sözlerle küfredip bağırıyor, bir iskemleden öbürüne atlıyor, yerlerini değiştiriyor, birbirine çarpıyordu; sonra bir tümcenin ortasında, kavrulup kuruyan iliklerinden, parası gibi dalga dalga akıp giden beyninden söz etmek üzere duruyordu. Karısı batırıyordu kendisini. Zavallı! Elindeki otuz bin küsur lira gelirin yirmi binden fazlasını o getirmişti kendisine. Dük'le Düşes'in topraklarının 50.000 franktan fazla geliri vardı, bunlar da Jacques'a ayrılmıştı. Kontes gözler kamaştıran bir biçimde gülümsüyor, gökyüzüne bakıyordu.
"Evet," diye haykırdı. "Blanche, siz benim celladımsınız, beni öldürüyorsunuz; ben yük oluyorum size!.. Siz beni başınızdan atmak istiyorsunuz, bir ikiyüzlülük canavarısın. Gülüyor! Niçin gülüyor, biliyor musunuz, Félix?"

YOU ARE READING
Vadideki Zambak
ClassicsVadideki Zambak, ilk yayımlanışında (1836) beklenen ilgiyi görmemiş, Balzac'ın en az satan kitaplarından biri olmuştu. Oysa yazar, üzerinde en çok çalıştığı, en kusursuz, en büyük romanlarından birini yarattığı kanısındaydı. Zaman Balzac'ı haklı çık...