BÖLÜM 7

4K 278 283
                                    

Joy, garsonun getirdiği havuçlu keki beklemeden çatalıyla buluştururken Kihyun hemen arkalarındaki masaya bakıyordu.

Genç kız keki saniyeler içinde bitirdiğinde ağzındaki parçaları çiğnemeye devam ederken gülümseyerek arkasına yaslandı.  "Ah... bu keki seviyorum."

Keki çiğnemeyi bitirdiğinde ve Kihyun'un dalgın bakışlarını fark ettiğinde kaşlarını çatarak masaya doğru eğildi. "Kihyun?"

Bakışları aniden Joy'u buldu. "Huh?"

"Nereye bakıyorsun?"

Kihyun'un yüzünde aptal bir gülümseme belirdiğinde kaşlarını kaldırarak Joy'u cevapladı. "Şuradaki çocuk yarım saattir sana bakıyor da."

Genç kızın gözleri irileşirken aniden Kihyun'un baktığı tarafa doğru döndü ve çocukla göz göze geldi. Ancak utançla önüne dönmesi uzun sürmemişti.

"Kim olduğunu bilmiyorum." Dedi Joy endişeyle.

"Bizim okuldan. Sanırım adı Sungjae'ydi." Diye yanıtladı Kihyun. "Aslında tam senlik."

"Tanrım kes şunu!"

Joy'un bağırışıyla Kihyun olduğu yerde zıplamış, az kalsın önündeki içeceği döküyordu.

Joy, o çocuğun kim olduğunu biliyordu elbette. Yaklaşık 2-3 kere çarptığı ancak sadece bir kez üzgün olduğunu söyleyebildiği şu beyaz tenli çocuktu o. Sevimliydi.

"Birkaç güne seni evine davet eder. Sen de kabul edersin. Eve gidersiniz, odaya çıkarsınız. Üstünü çıkarırsın ve çıp-"

"Kihyun!"

"Tamam sustum." Diyerek kıkırdadı genç adam. Ardından yeni konuya atladı. "Kaç yorum geldi şu başlığa?"

"2.5k. Fena sayılmaz."

"Fena sayılmaz mı? Tanrım Joy... bu müthiş bir rakam!" Bir kahkaha patlattı Kihyun.

Joy'un gülmediğini görünce kahkahasına bir son verip bakışlarını arkadaşına dikti. Fazla karamsar görünüyordu.

"Hey? Sadece dalga geçiyordum Joy. Hadi ama..."

Genç kız Kihyun'un önündeki içeceği alıp içmeye başladı ve kafasını salladı. "Hayır sorun o değil Kihyun. İçimde kötü bir his var."

Genç adam kaşlarını çattı. "Ne gibi?"

"Bilmiyorum..." sertçe yutkundu ve asık olan suratını biraz daha astı. "Bu başlıkta kötü bir şeyler olacak gibi."

"Hazır mı hepsi?"

"Evet. Buradalar."

Yoongi, Taeyong'un uzattığı karton kağıtları kucaklarken Jennie kapıyı gözetliyordu. "Sanırım okul tamamen boşaldı."

"Pekala Jennie buraya gel!" Diyerek sevgilisine seslendi Taeyong.

Karton kağıtların hepsini Yoongi'ye verdiğinde Jennie'yi kolunun altına alarak dudaklarına ufak bir öpücük kondurdu. Genç kızın sırıtması uzun sürmemişti.

"Saat kaç Jennie?" Diye sordu Yoongi, kağıtları okulun içine taşımaya başlarken.

"20:30."

"Güzel. Şimdi yiyişmeyi bırakıp bana yardım etmelisiniz." Dedi ve sert bir bakış yolladı ikisine.

Jennie ve Taeyong ayrıldıklarında yerdeki yapıştırıcıları hızla alıp Yoongi'nin peşinden koştular. İkiside Yoongi'yi bir baba gibi görüyorlardı sanki.

"Ne olur yani şu dedikodu sayfasının kurucusunun kim olduğunu bize söylesen?" Diye söylendi Jennie, bıkkınlıkla arkalarından yürürken.

"Olmaz." Kesin ve net cevabın ardından sağ tarafa saptı Yoongi.

Sonunda durduğunda posterlerden birini alıp yapıştırıcı vermesi için elini Taeyong'a uzattı. Yoongi posteri yapıştırırken aklındaki düşünceleri tazeledikçe gülesi geliyordu.

Kihyun ve Joy huh?

Tahmin etmeliydim, diye düşündü. Bu aptalca sayfayı onlardan başkası yürütemezdi sonuçta. Sinirlendiği kısım ise, Jennie bu sayfaya yorum yapmıştı. Arkadaşları böyle aptalca şeylere ilgiliydi maalesef.

Neredeyse duvarın her tarafı aynı posterle kaplandığında Yoongi diğer duvarlara ulaşmak için adımlarını hızlandırdı.

"Acele edin de bitirelim şu işi. Eve gidip uyumak istiyorum."

Wendy, yorucu günün ardından dosyalarını düzenlemek için odasına geçmişti. Hepsi karmakarışıktı ve bu dosyayı okula götürüp içinden bir sayfa bile kaybetmemesi olanaksızdı.

Birkaç saat dinlenmenin ona iyi gelmesiyle ellerini dosyaya götürdü ve sayfaları sırasıyla düzenlemeye başladı.

"1.sayfa tamam. 2.sayfa da tamam."

Tam her şeyin mükemmel olduğunu düşünerek dosyasının son sayfalarını kontrol edecekti ki 49.sayfada tıkandı.

"Tanrım... 50 nerede!" Diye bağırdı kendi kendine. "Lütfen en azından okulda düşürmüş olayım."

Bir süre masasını karıştırdıktan sonra evde olmadığını kabullenip okula gitme kararı aldı. Yarın aramaya çalışırsa Müdür tarafından katliama uğrayabilirdi çünkü.

Yatağının üzerindeki telefonunu alıp Hoseok'un numarasını çevirdi. Ona okula gidip gidemeyeceğine izni olup olmadığını soracaktı.

"Hey Wendy?"

Telefonun kısa sürede açılması ile Wendy sertçe yutkundu.

"Hey merhaba Hoseok. Rahatsız ettiysem üzgünüm."

"Hiç sorun değil. Bir şey mi oldu?"

"Şey... dosyamda bir sayfayı sanırım okulda düşürdüm. Onu şimdi almam gerekiyor da bu saatte okula giriş iznim var mıdır acaba?"

"Pek sanmıyorum ama okul akşam 10 gibi kapanıyor. Şanslıysan girebilirsin. Seninle gelmemi ister misin?"

"Hayır hayır. Teşekkür ederim."

"Ne demek. Görüşürüz öyleyse."

"Görüşürüz..."

Aramanın son bulmasıyla Wendy hızlıca kot pantolonunu giyip spor ayakkabılarını ayağına geçirdi ve evden çıktı. Okul neyseki yürüyüş mesafesindeydi ki hızla varabilmişti.

Saat henüz 9'du. Yetişebildiğini umarak bahçeye doğru adımını attı. Girişte güvenlik yoktu. Kendisini tedirgin hissediyordu ancak o sayfayı bulmak zorundaydı.

At kuyruğu saçlarını, üzerindeki önemsiz tişörtü ve siyah pantolonunu içeride öğrenci bulunmaması üzerine pek umursamamıştı. Zaten kimse görmeyecekti.

Açık olan kapıdan karanlık koridora geçtiğinde telefonunun ışığını açarak öğretmenler odasını bulmak üzere yürümeye başladı.

Fazlasıyla karanlıktı.

Etraftan takırtılar gelmesine karşılık ürktüğünü gizleyemeyen Wendy öğretmenler odası olduğunu düşündüğü odanın kapısını açarak içeri geçti. Telefonundaki ışık hiçbir işe yaramıyordu ne yazık ki.

Gözlerini kırpıştırdı birkaç saniye. Telefonu pekte iyi çalışmadığı için iyi ışık vermiyordu. Bu yüzden hiç olmazsa şarjı gitmesin diye ışığını da kapattı.

Nereye gittiğini bilmeyerek ilerlerken aniden çarptığı bir beden ile sarsılmış, soğuk nefesi yakınında hissetmesi uzun sürmemişti.

school love affair ✓Where stories live. Discover now