4- Sanrılarla Sınanan Gerçeklik

16.3K 1K 273
                                    

En kısa zamanda Violet'ın anahtarını ve tabii ki kolyesini de almaya gidecektik çünkü her ne kadar korkmuş olursa olsun sırf o kolye için Violet'ın gerekirse bir şekilde tek başına geri döneceğinden emindim. Üstelik arabası için servis çağırmamız gerektiğinden mecburen dönmek zorundaydık. 

Şimdilik geceyi olabildiğince en hasarsız şekilde çabucak atlatabilmek için Wesley'le anahtarı olmayan Violet'ın balkondan tırmanmasına yardım ettik. Ailesinin haberi olmadığı için gecenin bu saatinde kapıyı çalması teklif dahi edilemezdi; Violet'ın ailesi bazen gereğinden fazla kuralcı oluyordu ve gece habersiz firar etmesi ona iki haftalık ev hapsine patlayabilirdi. Violet içeri girene kadar bekledikten sonra Wesley'yle tekrar arabaya bindik. 

Yolculuk birkaç dakika boyunca zorlama bir sessizlikle devam etse de havada asılı soruları neredeyse görebiliyordum. "Orada gerçekten ne oldu? Violet neden o kadar korkmuştu?" diye sordu Wesley sonunda, gözlerini yoldan ayırmadan.

Bunu ona nasıl kafasını karıştırmadan anlatacağımı bilmiyordum çünkü işin aslı kendime nasıl açıklayacağım konusunda da bir fikrim yoktu. Olan biteni mantık çerçevesine oturtmaya çalıştığımda her açıdan yetersiz kalıyordu. En başında sırf birkaç yonca toplayabilmek için ıssız ormana tek başımıza gitmemiz başlı başına bir hata, orada bulduğumuz gizemli kutudan çıkanları takip ederek gecenin körü hiçliğin ortasında bilmediğimiz bir adrese doğru yola çıkmamız ise başlı başına bir felaketti. Yine de baştan başlayarak denemeye karar verdim, bir şeyleri sesli söylemek parçaları birleştirmem konusunda belki bana da yardım ederdi. "Aslına bakarsan her şey Violet'ın taşlar arasında kilitli bir kutu bulmasıyla başladı," dedim pes ederek. "İlk başta ona yardım etmeyeceğimi söylesem de merakını gidermesi için fikrimi değiştirmek zorunda kaldım. Kutunun içinden eski püskü iki kağıt ve paslı sayılabilecek kocaman bir anahtar çıktı. Kağıtların birinde adres yazılıydı ve muhtemelen anahtar o eve ait-"

Wesley hem dehşete düşmüş hem de korktuğu başına gelmiş gibi görünüyordu. "Evin kapısını açmayı denediniz mi?"

"Hayır, deneyemedik. Çünkü korktuk."

"Diğer kağıtta ne vardı?"

"Nóicidlam yazıyordu. Bunun ne demek olduğu hakkında bir fikrin var mı?"

"Nóicidlam? Hayır, daha önce hiç duymadım." 

Birkaç saniyeliğinde gözlerimi kapatarak anahtarda yazılı kelimeyi kafamda canlandırmaya çalıştım. "Peki ya seuqsubemon?" 

Wesley kelimeyi hecelememi istedikten sonra kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Kulağa deli saçması gibi geliyor." Bu cevaba şaşırdığım söylenemezdi çünkü bahsi geçen sözcüklerin bir kelime olduğundan bile emin değildim. Belki de öylesine yan yana getirilmiş harfler sonucunda oluşmuş ve hiçbir anlam ifade etmeyen sözcüklerdi. Veya belki de birilerinin baş harflerinden meydana geliyordu, bunu bilemezdik.

"Her neyse, sonra biz de o adrese gitmeye karar verdik. Önce tahta gıcırdaması duyduk-" Olanları tekrar kendime hatırlatmak zorunda kaldığımdan yavaş anlatıyordum, Wesley bir kez daha dayanamayıp sözümü kesti, meraklı görünüyordu. Belki de gecenin bir yarısı bize bu çılgınca şeyi yaptıran motivasyonu anlamaya çalışıyordu.

"Evin içinde biri varmış gibi mi?"

"Evet, evin içinde biri varmış gibi. Ardından nefes alıp verme sesleri duydum, fakat Violet duymadı. Öyle olunca bir anlığına kendimi sorguladım, ama şimdi tekrar düşününce duyduğuma çok eminim. Evet, duydum." Aynı şeyi tekrar edip durdukça kulağa kendimi ikna etmeye ihtiyacım varmış gibi geliyordu. "Evin içinden geliyordu. Bundan o kadar eminim ki."

KARANLIK LANETKde žijí příběhy. Začni objevovat