12- İz Bırakmayan Yabancı

12.7K 750 68
                                    

Nota dikkatlice baktım, ancak gördüğüm cümleyi bir türlü idrak edemiyordum. "Seni öldüreceğim." Kelimelerin beynimin içinde yankılandığını hissederken kalbimin atışını tüm bedenimde duyabiliyordum, göğüs kafesimden çıkacak gibiydi. Sonuçta pazar günü "seni öldüreceğim" yazan bir notu buzdolabının üzerinde bulmak alışılmış bir şey değildi. Özellikle de bu kadar olaydan sonra... 

İçine düştüğüm dehşete mantık çerçevesinde sakince yaklaşmam mümkün değildi. Paniklemiştim ve korkuyordum. Zaten böyle bir durumda soğukkanlılığımı korumaya devam etmem için hiçbir neden de yoktu; açıkça tehdit edilmiştim ve karşı karşıya olduğum bu kişi her kimse evime sorunsuzca erişim sağlayabiliyordu. Notu hızlıca buzdolabının üzerinden çektim. Mıknatıslardan birine tutturulmuştu. 

İçinde bulunduğum durumda parmaklarımın arasından sallanan küçük kağıt parçası elimde bir bomba tutmakla eş değerdi. Biri evime girmişti. Evde tek başıma uyurken evime girmişti ve üstüne üstlük beni öldüreceğini söyleyen bir not bırakmıştı -ki öldürebilirdi de, sonuçta evde kimse yoktu ve uyuyordum; belki de bir insanın bulunabileceği en savunmasız anlardan birindeydim. İstese basit bir şekilde beni bir yastıkla boğarak bile işini halledebilirdi. Düşüncesi dahi tüylerimi diken diken etmeye yetiyordu. Kalbim kulaklarımı uğuldatan bir hızla göğüs kafesimin içinde çarparken sakin olmaya çalışmadım bile; sakin olmanın sırası değildi. Notu titreyen ellerimin arasında buruşturduktan sonra parçalara ayırarak çöpe attım. İçten içe notu kanıt olarak saklamam ve herhangi bir ize rastlama umuduyla etrafı kontrol etmem gerektiğini biliyordum, fakat bunların hiçbir işe yaramayacağından da neredeyse emindim. Montumu ve telefonumu alarak apar topar evden çıktım. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Çaresizdim ve gittiğim her yere beni takip eden felaketi de götürmekten korkuyordum. Tek bildiğim peşimde elini kolunu sallayarak mutfağıma girebilen bir psikopat varken yalnız bir şekilde evde olmak istemediğimdi. 

Şu an içinde bulunduğum durum her açıdan tek kelimeyle berbattı. Yanıma hiç para almadığımdan yağmurun altında yürüyordum ve normalde beni rahatsız edecek soğuğu ve ıslaklığı hissetmiyordum bile. Birine ihtiyacım vardı, ama eğer Violet'ın yanına gidersem bana zarar vermek isteyen kişi ona da zarar verebilirdi. Benim yüzümden kimsenin zarar görmesini istemiyordum, ancak bir yandan da Violet dahil sevdiğim ve önemsediğim herkesin açık adresinin o psikopatın elinde olduğundan da emin gibiydim. Özetlemek gerekirse tam bir çıkmazın içindeydim ve çabaladıkça daha derine batıyordum. 

Hava çoğu zaman olduğu gibi hafif sisliydi ve yağmurun beni baştan aşağı ıslatması şu an sorun edeceğim belki de en son şeydi. Çaresiz olmak zaten başlı başına çok kötüydü, fakat bazen çaresiz olduğunuz anda annenizin sizi araması gibi işleri daha da zorlaştıracak şeyler olurdu. Dün onu geri arayamadığımdan telefonu açmazsam başıma kötü bir şey geldiğini düşünebilirdi. Bu nedenle telefonu açmak dışında bir seçeneğimin olmadığını kabul ederek kendimi duyacağım telaşlı sese hazırladım. 

"Ashley! Tanrım! Neden telefonuna cevap vermiyorsun?" Endişeli sesini duymak bile iyi gelmişti. Onları ne kadar özlediğimi fark ederken ağlamamak için yanağımın içini ısırdım. Şu an burada olmalarına her zamankinden daha fazla ihtiyacım vardı, ama geri geldiklerinde daha büyük sorunlarım olacaktı. Bana zarar vermek isteyen kişi ciddiyse -ki şu ana dek ciddiyetinden şüpheye düşürecek hiçbir harekette bulunmamıştı- onlara da zarar vermeyi deneyebilirdi ve verdiği zararın fiziksel olmasına gerek de yoktu; zaten fiziksel zararlar duygusal olanları kadar acıtmazdı.

"Ş-şarjım bitmişti." dedim çatlamak üzere olan sesimle. Ağlamak istemiyordum, bu yüzden derin bir nefes alıp gözlerimi kapatarak nefesimi elimden geldiğince uzun süre tuttum. 

KARANLIK LANETWhere stories live. Discover now