14- Fırtına Öncesi Son Sessizlik

13K 752 86
                                    

"Ne gibi tuhaf?" diye sordum hafifçe kaşlarımı çatarak. Tahmin yürütmeye çalışıyordum, ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Daha tuhaf ne olabilirdi merak ediyordum. Bundan sonra hiç normal şeyler olmayacak mıydı?

İkilemde kalmış ifadesini koruyarak suratıma bakmaya devam ederken sanırım şu an tuhaf şeyleri kaldıramayacak kadar yorgun olduğumu düşünüyordu. Haksız da sayılmazdı gerçi, ancak yine de büyük ihtimalle beni de ilgilendiriyor olan bu tuhaf şeyi ne kadar erken öğrenirsem o kadar iyiydi. 

"Brad?" Elimi gözünün önünde sallayıp kendine gelmesini sağladım.

"Peki..." Daldığı hayal dünyasından geri gelmiş gibi kafasını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı. "Dün sen kaybolduğunda oldu."

"Ne oldu?"

"Hatırlıyorsundur, Wesley seni arayıp nerede olduğunu sordu ve sen de bilmediğini söyledin. Telefon aniden kesildiğinde artık tamamen çaresizdik çünkü karanlık ve uçsuz bucaksız ormanın içinde seni nerede bulabileceğimiz konusunda en ufak bir fikrimiz dahi yoktu. Sonra birdenbire garip bir şey hissettim."

"Nasıl bir şey?"

"Zihinsel bir bağlantı gibi. Senin nerede olduğunu bilmiyorduk. Hiçbirimiz. Ama sanki bir anda nerede olduğunu biliyormuş gibi son derece emin adımlarla yürümeye başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum, sadece bir şeyin beni yönlendirdiğini hissettim ve o an seni elimle koymuş gibi bulacağımı bir şekilde biliyordum. Adımlarım hiç durmuyor ve bizi belirli bir istikamete doğru götürüyordu. Doğru tarafa. Bana bu kadar kendimden emin şekilde nereye gittiğimi sormadılar çünkü çaresizlerdi ve birinin önderlik etmesine ihtiyaçları vardı, daha fazla vakit kaybetmemek için rastgele bir yöne doğru aceleyle gittiğimi sanıp sessizce peşimden geldiler. Seni bulduğumuzda da Wesley ve Violet nasıl doğru yolu bulduğumu soramayacak kadar panikledikleri için onlara anlatmadım. Nasıl olduğunu bilmiyorum."

Tuhaf olduğu doğruydu, görünürde mantıklı bir açıklaması yoktu. Derin bir nefes alarak birkaç saniyeliğine gözlerimi kapattıktan sonra zihinsel bağlantıdan çok şans olduğunu varsaymaya karar verdim, böylece zihnimde uçuşan soru işaretlerine bir yenisi eklenmeyecekti çünkü kafam yeterince doluydu zaten. Biraz daha cevapsız soru eklenmesi durumunda patlamasından korkuyordum.

"Ah, beni bulmanı sağladığına göre tuhaf olsa da kötü değilmiş galiba," dedim zoraki bir gülümsemeyle. Tabii iyi tarafından bakmak için kendimi zorlarken içten içe berbat hissetmeye devam ettim.

Gülümsememe karşılık vermedi. Gözlerine yansıyan karmaşa yerini koruyor gibi görünüyordu. "Peki sen hissettin mi? Beynin... beynin uyuşmuş gibi, sanki bilincin senin kontrolünden çıkmış gibi..."

Aslında hissetmiştim. Beynimin uyuştuğunu, bulanıklaştığını ve uzun süre kan dolaşımı kısıtlanmış gibi karıncalandığını hissetmiştim. "Evet, ama bunun soğuktan mı yoksa bahsettiğin zihinsel bağlantıdan mı olduğundan emin değilim."

"Dediğim gibi... tuhaftı. Açıklayamadığın şeyler yaşamak, bilirsin."

"Hayalet kızlar gören ve hiçlikten gelen saçma sesler duyan biriyim," dedim iç çekerek. "İnan bana kesinlikle bilirim."

"Yine de ne kadar tuhaf olursa olsun seni bulmama yardım ettiği için mutluyum." Sanırım bu konuda yapabileceğimiz başka bir şey yoktu.

"Ben de öyle."

***

Violet mutfaktan, "Çilek mi yoksa kivi mi?" diye bağırdı. Ardından birbirine çarpan porselen tabakların sesini duydum. Bir şeyler hazırlıyor olmalıydı. Ailem iş seyahatinden henüz dönmediği için iki gündür benimle kalıyordu. Ne kadar zorlansam da onları bir şekilde orada kalıp işlerini yapmaya ikna etmiştim. Bunda Violet'ın onlar gelene dek bizde kalacağının garantisini vermiş olmamız da büyük bir rol oynamıştı tabii. Üstelik Violet ve Wesley'nin ailesi de onlarda kalmam için ısrar etmiş ve yapabilecekleri bir şeyler olup olmadığını sormuş ve ailemle konuşmuşlardı. Ayrıca sürekli telefonla iyi olup olmadığımı soruyorlardı. Hastaneden çıktığım zamana göre bariz bir şekilde daha iyiydim. Sadece yürürken veya eğilmek zorunda kaldığımda biraz zorlanabiliyordum.

KARANLIK LANETWhere stories live. Discover now