5- Giderek Yaklaşan Tehlike

16.5K 918 189
                                    

        İzlendiğimden şüphelenerek hızlıca yürümeye başladım. Maruz kaldığım olayların etkisinden doğan boş bir kuşku olma ihtimali de vardı ama içimde filizlenen o duyguya engel olmam mümkün değildi. Şüphe, kırılan bir şişeden etrafa yayılan su gibi zihnimde geziniyordu. Kimdi bu lanet olası? Wesley'e mesaj attım.

"Bir şeyler buldum, görmen gerek. Okulun yanındaki kafeye gel. -Ashley" Takip ediliyor olma korkusuyla adımlarımı daha da hızlandırarak dosdoğru kafeye doğru ilerledim. Bu işi hemen çözmemiz gerekiyordu çünkü giderek sinir bozucu olmaya başlıyordu. Aklımı kurcalayan sorulara her geçen saniye bir yenisi ekleniyordu. Kim biliyordu? Nasıl bunları bilebiliyordu? Bizden ne istiyordu? Amacı bizimle kafa bulmak mıydı yoksa sandığımızdan daha ciddi bir şeylerle mi karşı karşıyaydık? 

Kafamda yüzlerce soruyla kafeye girdiğimde Wesley camın kenarındaki bir masada oturuyordu. Beni görünce ayağa kalktı ve önündeki iki kahveden birini bana uzattı.

"Sen iyi misin?" diye sordu endişeli gözlerle beni süzerek.

Hızlı yürüdüğüm için nefes nefeseydim ve terlemiştim. Üzerimdeki ceketi çıkararak yan tarafıma bıraktım. "Ben... bilmiyorum," dedim lafı dolandırmadan, başka ne diyeceğimi bilemediğim için. "İki tane tehdit mesajı aldım." Sıcak kahve bardağının etrafında parmak uçlarımı uyuşuk hareketlerle gezdirerek kahvenin sıcaklığının parmak uçlarımdan damarlarıma aktığını hayal ettim.

"Tehdit mesajı mı? Kimden?" Wesley masanın üzerinden bana doğru eğilerek duyulmaması için fısıltıyla sormaya çalışsa da sesi bağırır gibi çıkmıştı. Kocaman açılan gözleriyle az önce ağzımdan çıkanlara inanamıyormuş gibi bana bakıyordu. 

"Gizli numaradan. Kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim dahi yok. Biri okulda dolabımın içindeydi, diğeri de telefonuma geldi. Şu ev olayının üzerine daha fazla gitmememiz konusunda açık bir tehditti. Araştırmaya devam edersek kötü şeyler olacakmış falan. Anlayacağın başımız dertte olabilir." Kendini masanın üzerine eğdiğinden altında kalan turta tabağını tutarak önüme çektim. Sürekli sağa sola koşuşturmaktan gün içinde acıktığımı fark etmemiştim.

"Tamam, bu kadarı yeter, polise gidiyoruz." Wesley herhangi bir itiraza tahammülü yokmuş gibi son derece ciddiydi. "Okul dolabına ulaşabilecek ve kütüphaneye gittiğini bilecek kadar yakınındaysa sana zarar verebilir. Buna izin veremeyiz." Kafasını şiddetle iki yana salladı. "Notta parmak izleri olabilir ya da belki yazının analizini yapabilirler." Büyük bir kararlılıkla oturduğu yerden ayağa kalktı, ancak kolundan tutarak onu tekrar yerine oturttum.

"Gidemeyiz." Küçük turtalardan birini çabuk bir şekilde ağzıma attım, kan şekerim düşmüştü.

"Ne?! Neden?"

Konuşmak için ağzımdaki turtayı iyice çiğneyip yutmayı beklerken onu nasıl engelleyebileceğimi düşünüyordum. "Çünkü önce sana anlatmam gereken başka bir şey var."

"Tamam, söyle." Her an ayağa fırlayacakmış gibi masanın kenarını tutuyordu. 

Turtadan bir ısırık daha aldım. "Kütüphaneye gittim ve şu evi araştırmak için şehir efsaneleri kitaplarına baktım. İnternette adres hakkında hiçbir şey yoktu." Telefonuma çektiğim resmi ona uzattım. "Sonuna kadar oku."

Gözleri bir süre telefonun ekranında oyalandı. Bitirdiğinde telefonu masanın üzerine bıraktı. "Ne var biliyor musun, saçmalık bu."

"Hayır, değil. Sadece efsane ve unutma ki efsanelerin her zaman doğruluk payı vardır."

"Doğru olup olmadığını nasıl öğreneceğiz peki? Belial Köşkü ya da malikanesi her neyse, kulağa tam bir deli saçması gibi geliyor."

"Bunun için biraz geç oldu, dostum, çünkü sen de okudun, efsaneyi en iyi bilen kişiler en son 1800'lü yılların sonunda yaşamış. Ölüleri diriltemediğimizi hatırlatmama gerek yok sanırım. Zaman makinemiz de olmadığına göre..."

KARANLIK LANETWhere stories live. Discover now