III
General İvan Fyodoroviç Yepançin çalışma odasının orta yerinde ayakta durmuş, kapıdan giren prense büyük bir merakla bakıyordu. Ona doğru iki adım bile atmıştı. Prens yaklaşıp tanıttı kendini.
— Evet efendim, dedi general. Sizin için ne yapabilirim?
— Acil bir işim yok. Sizinle tanışmak için uğramıştım. Rahatsız etmek istemezdim sizi, ama kabul gününüzü de, ne koşullarla ziyaretçi kabul ettiğinizi de bilmiyordum... Üstelik trenden yeni indim... İsviçre'den geliyorum...
Gavrila çalışma odasının öte ucunda yazı masasının yanında ayakta duruyor, kâğıtları karıştırıyordu.
General gülümseyecek oldu, ama bir an düşünüp gülümsemedi; sonra bir kez daha düşündü, gözlerini kıstı, konuğunu bir kez daha yukarıdan aşağı süzdü, sonra hemen bir sandalye gösterdi ona, kendi de onun hafif çaprazına oturdu ve sabırsız bir bekleyiş içinde prense döndü.
— Tanışma törenleri için genellikle pek zamanım olmaz, dedi general, ama elbette bir amacınız vardı buraya gelirken, dolayısıyla...
Generalin sözünü kesti prens:
— Tahmin etmiştim, dedi, kesinlikle, sizi ziyarete gelmemin bir amacı olduğunu düşüneceğinizi tahmin etmiştim. Ama yemin ederim, sizinle tanışmak mutluluğuna kavuşmaktan başka özel bir amacım yok.
— Kuşkusuz, benim için de büyük bir mutluluk bu. Ama eğlenmek olmuyor her zaman, bildiğiniz gibi, bir şeyler yapmak da gerekiyor... Bununla birlikte, aramızda ortak... yani ziyaretinizin nedeni olabilecek ortak neyin olduğunu hâlâ anlayabilmiş değilim...
— Evet, bir neden yok ortada, elbette ortak şey de çok az. Doğrusunu isterseniz, benim Prens Mışkin olmam, sayın eşinizin de bizim soyumuzdan olması bir neden olamaz. Bunu çok iyi anlıyorum. Ama ne var ki sizi ziyarete gelmemin tek nedeni de bu. Dört yılı aşkın bir süredir yurtdışındaydım. Oraya giderken aklım pek başımda değildi! Bir şey bilmiyordum, şimdi de öyle... İyi insanlara ihtiyacım var. Evet tek bir işim var şimdi, nereye başvuracağımı bilmiyorum. Daha Berlin'de şöyle düşünüyordum: "Hiç değilse akrabam sayılırlar, önce onlara giderim. Bakarsın birbirimize yararlı oluruz, onlar bana, ben onlara... İyi insanlarsa, kuşkusuz..." Sizlerin iyi insanlar olduğunuzu duymuştum.
General şaşırmıştı.
— Çok teşekkür ederim efendim... Sormama izin verir misiniz, nerede kalacaksınız?
— Henüz bilmiyorum.
— Demek trenden inince doğru buraya geldiniz? Ve... eşyanızla?
— Bütün eşyam çamaşırlarımın olduğu çıkınım zaten. Başkaca bir eşyam yok. Genellikle her zaman yanımda taşırım onu. Akşam otelde bir oda bulabilirim.
— Yani hâlâ otelde kalmak niyetindesiniz?
— Ah evet, elbette.
— Oysa sözlerinizden, bizde kalmayı düşündüğünüzü anlamıştım.
— Bu ancak sizde kalmamı önerirseniz olabilir. Ne yalan söyleyeyim, bunu önerseniz bile kalmayabilirim, sizde kalmamın bir nedeni yok... yapım öyle...
— Kalmanızı önermemekle iyi etmişim demek... önermeyeceğim de... İzninizle prens, bir an önce her şey açıklığa kavuşsun: Şu anda anlaştığımız gibi, akrabalık diye bir şey söz konusu olamaz aramızda –olsaydı, kuşkusuz bir onur olurdu bu benim için– bu durumda...
— Bu durumda kalkıp gidin mi? dedi prens. (Ayağa kalkmıştı. İçinde bulunduğu durumun zorluğuna karşın, neşeyle gülümsüyordu.) Biliyor musunuz general, buranın kurallarını, genellikle burada insanların nasıl yaşadıklarını bilmeyişime karşın, aramızdaki ilişkinin böyle gelişeceğini tahmin ediyordum. Evet, belki böyle olması da gerekiyordu... Öyle ya, yazdığım mektuba bile cevap alamamıştım... Neyse, hoşça kalın. Rahatsız ettiğim için özür dilerim.
YOU ARE READING
Budala
ClassicsFyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar 1846'da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Belinski bu eser üzerine Dostoyevski'den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan öykü ve romanları, çağımızda edebiy...