XVI

350 16 8
                                    

XVI

Ptitsın bir süre sonra mektubu katlayıp prense verirken,

— Evet, dedi. Teyzenizin son derece açık vasiyetnamesi gereği, sıkıntısız bir şekilde çok büyük bir servet sahibi olacaksınız.

General tabancayla ateş edilmiş gibi gürledi birden:

— Olamaz!

Herkesin ağzı tekrar açık kalmıştı.

Ptitsın, özellikle İvan Fyodoroviç'e anlatıyormuş gibi, beş ay önce prensin hiç tanımadığı, iflas edip yoksulluk içinde ölmüş, Papuşin adında Moskovalı üçüncü sınıf bir tüccarın kızı olan teyzesinin, annesinin öz ablasının öldüğünü anlattı. Ama bu Papuşin'in yine kısa bir süre önce ölmüş ağabeyi zenginliğiyle ünlü bir tüccarmış. Bu tüccarın iki oğlu varmış, onlar da bundan bir yıl önce neredeyse bir ay içinde birbiri ardına ölmüşler. Yaşlı adam iki oğlunun ölümünden öylesine etkilenmiş ki, kısa bir süre sonra o da hastalanıp ölmüş. Zaten dulmuş adamcağız ve son derece yoksul, başka birinin evinde sığıntı yaşayan öz yeğeninden, yani prensin teyzesinden başka kimi kimsesi, bir varisi yokmuş. Mirasa sahip olduğunda siroz hastasıymış kadıncağız, ölmek üzereymiş. Salazkin'le anlaşıp hemen prensi aratmaya başlamış, bu arada bir de vasiyetname hazırlatmış. Anlaşıldığı kadarıyla prens de, İsviçre'de yanında kaldığı doktor da resmi yazıyı beklemeyi veya olayın doğruluğunu araştırmaya gerek görmemişler ve prens, Salazkin'in mektubu cebinde, yurda dönmüş...

Ptitsın prense dönüp ekledi:

— Yalnızca bütün bu anlattıklarımın ve Salazkin'in bu işinizin yasallığı ve kesinliği konusunda yazdıklarının tartışmasız gerçek olduğunu söyleyebilirim size. Bu parayı cebinizde bilin. Kutluyorum sizi prens! Aşağı yukarı bir buçuk milyon alırsınız, belki daha da fazla... Çünkü çok zengin bir tüccardı Papuşin.

Ferdışçenko haykırdı:

— Vay be, Prens Mışkinler'in son temsilcisine bak sen!

Lebedev sarhoş bir sesle,

— Yaşa! diye bağırdı.

General şaşkınlığından ne diyeceğini bilemiyordu.

— Ben de bu sabah zavallıcık diyerek yirmi beş ruble sıkıştırmıştım eline, dedi. Ha-ha-ha! Bu kadarı da olmaz yani! Neyse, kutlarım, kutlarım!

Yerinden kalkıp prensin yanına gitti, kucakladı onu. Generali ötekiler izledi. Kapının perdesinin arkasına çekilmiş olanlar bile konuk salonuna dönmeye başlamıştı. Uğultuyu andıran konuşmalar, haykırışlar, hatta şampanya istekleri duyuldu. Salonda bir dalgalanma, kargaşa oldu. Bir an için Nastasya Filippovna'yı, burada onun için toplandıklarını bile unutur gibi olmuşlardı. Ama çok geçmeden, bir anda herkes onun biraz önce Nastasya Filippovna'ya evlenme teklifinde bulunduğunu hatırladı... Durum şimdi öncekine oranla üç kat daha çılgınca ve olağandışı görünüyordu. Büyük bir şaşkınlık içinde olan Totskiy omuzlarını kaldırmış, öylece duruyordu. Yalnızca o oturuyordu yerinde, onun dışında herkes masanın çevresinde toplanmıştı. Daha sonra herkesin anlattığına göre, Nastasya Filippovna o anda kaybetmişti kendini. Yerinde oturmayı sürdürüyordu. Ne olup bittiğini anlamadan, ama anlamaya büyük çaba harcıyormuş gibi tuhaf, şaşkınlık dolu bakışlarla herkesin yüzüne bir süre baktı. Sonra birden prense döndü ve gözdağı verircesine kaşlarını çattı, dikkatle baktı yüzüne. Ama yalnızca bir an sürdü bu. Belki de bütün bunlar şaka gibi gelmişti ona. Ama prensin yüzünün görünümü bir anda kendine getirdi onu. Şöyle bir düşündü, sonra neye gülümsediğini bilemeden tekrar gülümsedi...

BudalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin