II

238 11 9
                                    


II


Prens birden Yevgeniy Pavloviç'in yanına sokuldu. Elini tutup tuhaf bir heyecanla,

— Yevgeniy Pavloviç, dedi, inanın, her şeye karşın, benim gözümde son derece soylu, son derece iyi bir insansınız. Kuşkunuz olmasın bundan...

Yevgeniy Pavloviç şaşkınlıkla bir adım geri çekildi. Bir an kahkahalarla gülmek geldi içinden, ama tuttu kendini. Yakından bakınca prens kendinde değilmiş, hatta çok değişik bir durumdaymış gibi gelmişti ona.

— Bahse girerim prens, diye haykırdı, bana asıl söylemek istediğiniz bu değildi... Hatta belki de bana söylemeyecektiniz bunu da... Ama ne oluyorsunuz? Fenalaştınız mı?

— Olabilir, çok doğru tahmin ettiniz, belki de yanına sokulmak istediğim kişi siz değildiniz. (Böyle dedikten sonra tuhaf, hatta komik bir biçimde gülümsedi prens, ama sonra heyecanlanmış gibi yükseltti sesini:) Üç gün önce yaptığımı hatırlatmayın bana! Üç gündür çok utanıyorum zaten... Suçlu olduğumu biliyorum...

— Peki,... peki neymiş yaptığınız o kadar korkunç şey?

— Biliyorum Yevgeniy Pavloviç, sanırım en çok sizi utandırdım. Yüzünüz kızarıyor, bu tertemiz bir kalbinizin olduğunu gösteriyor. İnanın, şimdi gidiyorum.

Lizaveta Prokofyevna korkarak sordu Kolya'ya:

— Neyi var onun? Krizi böyle mi başlıyor yoksa?

— Önemli değil, Lizaveta Prokofyevna, dedi prens. Kriz geldiği falan yok. Şimdi gidiyorum. Biliyorum, ben... doğanın küçük düşürdüğü bir insanım. Yirmi dört yıl hastaydım, doğumumdan yirmi dört yaşıma kadar. Hasta kabul edin beni. Şimdi gidiyorum, hemen şimdi, inanın gidiyorum. Yüzüm kızarmıyor, bunun için yüzünün kızarması olmaz insanın, öyle değil mi? Ama toplumda fazlalığım ben... Gururuma düşkünlüğümden söylemiyorum bunu... Bu son üç gün uzun uzun düşündüm ve ilk fırsatta bu konuda sizi dürüstçe bilgilendirmeye karar verdim. Sözünü etmeye kalkışırsam sizi kendime güldürürüm. Demin Prens Ş. de aynı şeyi söylemişti bana... Davranışlarım incelikten uzaktır, duygularım ölçüsüzdür, düşüncelerimi anlatmak için uygun sözcükleri kullanamıyorum, bu yüzden düşüncelerim de anlamsız, saçma kaçıyor. Dolayısıyla buna hakkım yok... Ayrıca kuşkucuyum. Ben... ben inanıyorum ki, bu evde kimse küçük görmüyor beni ve burada hak ettiğimden çok seviliyorum. Ayrıca biliyorum (hem de kesinlikle biliyorum) ki yirmi dört yıllık bir hastalık insanların bana... kimi zaman... gülmelerine neden olacak bazı belirtiler bırakmıştır üzerimde, öyle değil mi?

Prens çevresine bakınarak bir cevap, bir karar bekliyordu sanki. Herkes prensin bu beklenmedik, hastalıklı ve görünüşte her açıdan nedensiz çıkışı karşısında şaşkınlık içindeydi. Ne var ki onun bu çıkışı son derece tuhaf bir olaya neden oldu.

Ansızın haykırdı Aglaya:

— Ne diye söylüyorsunuz bunu burada? Onlara neden anlatıyorsunuz bunu? Hem de onlara! Onlara!

Çok öfkeli olduğu belliydi: Gözlerinde kıvılcımlar çakıyordu. Karşısında dili tutulmuş gibi dikiliyordu prens, yüzü bembeyazdı.

Aglaya bağırmayı sürdürüyordu:

— Bu anlattıklarınıza değer hiç kimse yok burada! Buradakilerin hiçbiri, hiçbiri tırnağınıza da, aklınıza da, kalbinize de değmez sizin! Hepsinden dürüst, hepsinden soylu, hepsinden iyi, temiz yürekli, zekisiniz! Yere düşürdüğünüz mendilinizi eğilip yerden almaya değecek bir kişi yok aralarında... Neden küçültüyorsunuz kendinizi, herkesten aşağı görüyorsunuz? Neden yıkılmış bir insan olarak gösteriyorsunuz kendinizi? Neden hiç gurur yok sizde?

BudalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin