kırmızı mor gül desenli yelpaze ve çadır

2.6K 335 88
                                    

"Pas." Elimdeki kalemi kağıdın üstüne fırlattım.

"Kaç kere diyeceğim sana bu oyunda pas yok diye?" Jongdae sinirle bana döndüğünde ağzımdaki şekeri döndürdüm. Çilekliydi.

"Aman ne bileyim işte." Üfleyerek bahçeye bakındım. Matematik öğretmenimizin karısı doğum yaptığı için izin almıştı ve bu, haftada on iki saat matematik dersi gören biz için oldukça kârlı bir durumdu. Şu an da dersimiz boş olduğu için Jongdae ile bahçeye çıkıp kamelyalardan birine oturmuştuk ama o cebinden kalem ve kağıt çıkarıp hadi sos oynayalım demişti. Oynayasım yoktu ama onu kırmamak için oynamıştım. Sekiz kere yenildikten sonra bile. Sıkıldığım için de harf atmak yerine pas dediğim için cinnet geçirmişti.

"Babamın yanına gidelim mi," dedi Jongdae, gözlerini kısarak bana bakıyordu ve biraz sıkıntılı gibiydi, "çıkışta?"

Babasının yanına çok fazla gerekmediği müddetçe yalnız giderdi, arada bir benim ısrarlarımla beraber giderdik. Bir şey var, diye düşündüm, Kim Jongdae böyle bakıyorsa bir şey vardır.

"Olur, gidelim." Başımı aşağı yukarı sağladığımda gülümsedi.

Babasının önü yönlendirmesini sevmezdi, antika dükkanı başına kalmasını isteyeceği son şey bile değildi. Jongdae, sadece çizmek ve yazmak istiyordu. Belki sergi açmak, belki kitap çıkarmak. Ne olacağı belirsiz, diyordu Jongdae, sadece insanları aydınlatacak bir şeyler yapmak istiyorum. Babası ile çok tartışırdı çünkü Bay Kim'e göre, Jongdae bu işi yaparsa para kazanamazdı. Bu ateşliyordu Jongdae'yi, aynı zamanda inadını da. Daha çok hırslanıyordu çizeceğim diye. Birkaç sene önce portremi çizmesini istediğimde hayır, demişti, kesinlikle kalemlerimin uçlarını senin için kıramam. Çizmesini çok istediğimden sinirlenmesi adına çizecek gücün yok demiştim, hadi bir altmış ikiden tavşan çiz de görelim.
Diğer gün okula geldiğimde çantasından bir kağıt çıkartıp önüme koydu, kendimi ilk defa o kadar güzel gördüm. Yeteneği vardı, çok belliydi bu. Ne görse geçirirdi kağıda, sevmeden ne yapılabilirdi ki zaten?
Bu yüzden ne antika dükkanını, ne de babasının iş hayatı tavsiyelerini istiyordu. Aslında Bay Kim'in derdi bu işle kazanacağı para değil, aile geleneğini sürdürmekti. Babasının babası da yapmıştı bu antikacılığı çünkü, onun babasının babası da. İkisine de hak veriyordum ama. Jongdae istediğini yapmak istiyordu, babası ise düzenin bozulmaması için uğraşıyordu kendince. Şu sıralar da daha çok istiyordu çünkü yorulmuştu, iki halli de. Jongdae babası ile hep mesafeliydi belki, belki de sohbet muhabbet etmek onu geriyordu ama canından çok sevdiğini de biliyordum. Annesinin dizinde yatar, babasının dizinde ağlardı. Belki de Jongdae'yi üzen, babasının üzerinde kurduğu baskı, antika dükkanını işletmek veya hayallerini gerçekleştirememek değil de evinden destek alamamaktı. Çünkü biliyordum, ne çok isterdi babasının onun elinden tutmasını.

"Sakın biz derse girmedik siz girdiniz muhabbeti yapmayın." Kyungsoo ile Yixing yanımıza gelerek karşımıza oturdular.

"Yapmayacaktık zaten." dedi Jongdae, Kyungsoo gözlerini devirdi.

"Bana da ver." Yixing iki elini de avucu açık önüme uzattı, "şeker istiyorum."

Ağzımdaki şekeri çıkarıp gözlerinin önüne doğru götürdüm. Vermem için ağzını açtığında kahkaha atarak tekrar ağzıma soktum. Şerefsiz, dedi.

"Çıkışta dondurmacıya gidelim." Kyungsoo parmakları ile oynarken konuştuğunda ona doğru döndüm.

"Dükkana gideceğiz." dediğimde oflayarak arkasına yaslandı.

"Okula yeni birisi geliyormuş bizim yaşlarımızda, duyduğuma göre de Jongin ve Sehun'un ortak arkadaşıymış." Yixing konuştuğunda başını masanın üzerine koymuş ve tepkilerimizi ölçmeye çalışmıştı, yanaklarını şişirdi ve indirdi.

tut elimi buradan gidelim//chanbaekWhere stories live. Discover now