bir bilinmez deryadayız

2.3K 334 457
                                    

wind of change - park chanyeol(cover)

Birini tanımanın en iyi yolunun ona ait olan şeylere göz atmak olduğunu düşünüyordum, dinlediği müzikler, okuduğu kitaplar ve o kitaplardaki altı çizili satırlar, koleksiyonunu yaptığı şeyler veya duvarlarına kazıdığı sözler, bir kutuda sakladığı şeyler veya vücudundaki yara izleri, hikayesi. Bunlara göz atmak bir insanı tanımaya yeterdi bana göre, ama konuşmak kesinlikle yetersiz kalır, üzerine yanlış yollara saptırırdı, bunu da kendimden biliyordum.

İnsanlar durmadan birileriyle konuşur, konuşur ve konuşur. Kendilerinden bahsederler saatlerce, sahip oldukları şeylerden, yapabildiklerinden, ailesinden, evinden, sayılardan. Biraz da karşısında konuşan kişiyi dinlerler tabi de, o dinleyiş dinlemek için değil, e hadi konuşmanı bitir de ben konuşayım biraz daha bekleyişidir.
Konuşmak bir insanı tanımak için yetersizdir bunu kendimden biliyorum çünkü anlatmak istediğim şeyi hiçbir zaman anlatamadım. Dilim dönmedi, yüreğim el vermedi, yaralarım sızladı. Bir insanı konuşarak tanıyamazsınız, aman müzik listesine kitaplarına yaralarına nasıl bakayım be diyorsanız da birlikte susun, susunca kendinizi de tanırsınız.

Yolda, okulda, herhangi bir durakta veya başka bir yerde, hiç konuşmadığınız bir insan hakkında ne düşünürseniz siz de o düşünceler içinde bir yerdesinizdir. O düşünceler size ait, o oklar size ait, önyargılar size ait. Bir başkasının suskunluğunda kendinizi bulabilirsiniz.

Chanyeol'ü arkasına aldığı güneşle birlikte ilk kez okul bahçesinde gördüğümde hiçbir şey düşünemedim. Karnıma saplanan sancının sebebini birden iletişime geçtiğim bir yabancı deyip yok saydım. Sınıfa girdiğinde gözlerimi bulan koyu sarı gözlerini, ellerindeki yarabantlarını, saçının grisini, yanaklarının gamzesini günlerce yok saydım. Ama ben bu çukura yine de düştüm, öyle bir düştüm ki hem de hayatım falan kaydı. Çıkmak için çabalıyordum ama gerçekten çıkmak istiyor muydum, emin değildim, tek bildiğim şey çıkmam gerektiğiydi.

"Baekhyun?" Ellerim ceplerimde tek omzuma attığım çantayla beraber okulun büyük kapısından geçerken Kyungsoo yanındaki Yixing ile birlikte hızlı hızlı yanıma geldi.

"Ne yapıyorsun burada?" dedi Yixing, tuhaf tuhaf gülüyordu, Kyungsoo da tuhaf tuhaf gülüyordu.

"Çünkü burası okul," dedim Yixing'e kaşlarımı kaldıra kaldıra, normalde alnımın ortasına bir tane geçirmesi lazımdı bu hareketim için ama hiçbir şey yapmadı, tuhaf tuhaf gülmeye devam etti, "tamam nefret ediyor olabilirim ama geliyoruz işte ne yapalım ve siz neden kabız olmuş gibi gülüyorsunuz ya?"

Birbirlerine bakıp kabız olmuş gibi gülmeye devam ettiler, oflayıp aralarından geçip gitmeye çalışırken Kyungsoo kolumdan tuttu.

"Gitme."

"Kyungsoo sabah sabah asabımı-"

"Gitme gidip ne yapacaksın gel biz bir yerlere gidip süt içelim hadi." Yixing de diğer koluma asıldığında adam kaçırıyorlar yetişin diye bağırmak istedim ama onun yerine kendimi yere atıp ellerinden kurtuldum.

"Manyak mısınız ulan siz? Adam akıllı dersime gireceğim çıkacağım ya manyaklara bak kafayı yemişler."

Söylene söylene bina kapısından girip sınıfa doğru ilerlerken arkamdan gelmediklerini bildiğim halde birkaç kere dönüp baktım ama hakikaten gelmiyorlardı. Sallana sallana sınıfa girdiğimde birden bakışlar bana çevrildi. Alışık değildim kaç kere söyleyeceğim daha bilmiyorum ama bıçak saplasalar daha az gerilirdim belki. Yavaş yavaş yerime otururken Jongdae'nin ortalıklarda olmadığını fark ettim, normalde hep benden önce gelirdi. Siktir edip yerime oturduğumda bakışlar kesilmedi, aksine fısıldamalar ve gülüşmeler başladı, ellerim terledi, kafamı kopartmak istedim.

tut elimi buradan gidelim//chanbaekWhere stories live. Discover now