ölümüme az kala yol mu karıştı geciktin

2.6K 334 214
                                    

ı don't wanna know - weathers

"YAŞIYORUZ."
Kyungsoo yolun ortasında yürüyüp elindeki ceketi bir o yana bir diğer yana sallarken boğazını yırtarcasına bağırdı ve hafifçe koşup gülmeye başladı, ellerim ceplerimde, arkasından aylak aylak yürürken güldüm. Kimse neden böyle bir şekilde bağırdığını sorgulamadı çünkü Do Kyungsoo, Brigitte Bardot köpeğiydi.
Hâlâ birkaç resmi için bütün parasını kapağında ağzına kadar açık kunduzlar olan dergilere veriyor ve limon dişleyip orgazm olduğunu söylemeyi seviyordu.

"YAŞIYOR MUYUZ?" Yixing, Kyungsoo'ya karşı bir savaş başlatmaktan çok gerçekten soru sorarcasına aynı şekilde bağırdığında ayaklarını durdurup yürümeyi kesti ve cevap bekler gibi bize baktı.

Jongdae gibi ben de yürümeyi kestim ve Kyungsoo hariç üçümüz de gerçekten YAŞIYOR MUYUZ diye sorgulamaya başladık.

Bana kalırsa, yaşamıyorduk. Nefes alıyorduk tabii, birkaç yaşam belirtisi gösteriyorduk böyle ama gerçekten yaşamak sadece nefes almak mıydı, değildi. On sekizinci yaşımızın baharındaydık, okul, ev ve kasabanın birkaç köşesi arasında dönüp duruyorduk. Hayatın tadını çıkaramıyoruz diye böğürmek geliyordu içimden ama biri ensemi tutup da 'hayatın tadı nasıl çıkarılır' diye sorsa da gıkımı çıkaramazdım. Birkaç gençlik filmi izledikten sonra gelen yaşama hevesi ile kankilerimi toplayıp üstü açık bir altmışlar modelindeki arabaya atlayıp da yüzümü rüzgara dönmesi de vardı tabii, hayatın tadı nasıl çıkarılır sorusuna yutkunmaktan başka bir cevap veremiyorsanız bunu deneyebilirsiniz, filmler içinizi ferahlatır, sizi birkaç gün daha ayakta tutar.

Ama Yixing'e dönüp "yaşıyoruz," dedim güneşten dolayı gözlerimi kısarak, "içimizde umut var, yaşıyoruz."

"Ya yoksa?" dedi Yixing.

"Umut her zaman vardır," dediğimde omuzumdan düştü düşecek olan çantayı tekrar omzuma geçirirken yürümeye devam ettim.

Okuldan sonra evlere dağılmadan bir yerlere gidelim düşüncesi ile yola düşmüştük ama nereye gideceğimiz hakkında tek bir fikirimiz bile yoktu bu yüzden sadece yolu takip ediyorduk, en azından ben öyle yapıyordum.

Bayağı yol yürümüştük, güneş tepemizdeydi ve burnumun şarıl şurul kanamasına kendimi hazırlamıştım bile. Kasabanın merkezinden biraz uzaklaşmıştık, birkaç arabanın geçtiği bir anayolun kenarında yürüyorduk ve vay anasını nereye gittiğimiz hakkında hiçbir fikrim yoktu. 

"Kyungsoo, nereye gidiyoruz?" dedim Kyungsoo'ya, en önde seke seke yürüyordu şerefsiz herif.

"Yürüyoruz işte hayatım, açılıyoruz."

"Kendimi atacağım şimdi yolun ortasına yumurta gibi pişeceğim allahın cezası Kyungsoo nereye gidiyoruz?"

Bir şey demeyip yürümesine devam edince yanımda yürüyen Jongdae birden yere çöktü.

"Bittim," dedi.

Kyungsoo arkasını dönüp gerçekten bitik halimizi görünce uzunca ofladı, sonra gözlerini üzerimizden çekip arkamızda kalan yola bakıp gülümsedi.

"Tamam işte geliyorlar, susun artık." Kimin geldiğine bakmak için arkamı dönerken kırmızı bir Mustang'in bize doğru geldiğini gördüm. Gözlerim kısık bir şekilde yanımıza kadar gelen arabaya bakarken gözlerim doldu.

Jongin pencereden uzattığı başı ile bize sırıtırken "atlayın," dedi. Önce Jongin'in yanında oturan Sehun'a, sonra da arkada oturan Chanyeol ve Junmyeon'a baktım.

Gözlerim hâlâ dolu bir şekilde Jongin'e bakarken "1967 model olan mı bu?" dedim, güldü "ta kendisi."

Ağlak bir ses çıkardığım zaman Jongin yanında oturan Sehun'u tekmeleyerek indirdi ve Kyungsoo'ya gülümseyerek Sehun'un oturduğu yeri patpatladı.
Yixing, Jongdae ve ben, arabada nereye oturacağımızı düşünürken Yixing omuzlarını silkerek yanımızdan geçti ve kapının üzerinden atlayarak Kyungsoo'nun kucağına oturdu. Kyungsoo çığlık atıp aynı zamanda Yixing'in bir yerlerine dokunurken Jongdae'ye döndüm, o da bana baktı ve sırıttı.

tut elimi buradan gidelim//chanbaekWhere stories live. Discover now