1. Bölüm

23.4K 582 726
                                    

Merhaba. İlk 20 bölümdeki yazım hatalarını düzenlemeye aldım. Okurların sorun yaşamaması adına bölümleri kaldırmadan düzenliyorum. Düzenlenen bölümlerin başında düzenlendiğini belirteceğim.

(YAZIM HATALARI DÜZENLENDİ)

~~~~~~~~~~

Nefes almaktan yoruldun mu hiç?

Ben yoruldum...

Hâlâ nefes alıyor olmaktan artık çok yoruldum. Her seferinde düşüp tekrar kalkmaktan, yaralarımı tek başıma sarmaktan, hatta bazen saramamaktan, dik ve çıkıntılı yollarda yürümekten, yorganın altına girip hıçkırıklarım duyulmasın diye yüzümü gömdüğüm yastığımın üstünde kuruyan yüzlerce göz yaşıma yenilerini eklemekten, sabahında hiçbir şey olmamış gibi kalkıp insanların yüzlerine gülmekten, acılarımı herkesten gizlemekten yoruldum. Aslında ben, yaşamaktan yoruldum...

Gözlerimi kapatıp rüzgârın tenimi okşayarak saçlarımı savurmasına izin verdim. Israrla çalan telefonum yüzünden uzun sürmemişti bu durum. Gözlerimi açıp ısrarla arayan kişiye baktım. Annem arıyordu. Telefonu sessize alıp çantama attım. Şimdi hiç kırk tane laf dinleyemezdim. Asice dalgalanan deniz manzarasını izlemeye bir son vererek oturduğum banktan kalkıp yolda yavaş yavaş yürümeye başladım.

Adımlarım ileriye gitmesi gerekirken; geriye gidiyordu sanki. O eve hiç gitmek istemiyordum. Boğazıma dolanan parmaklarından kaçmak ve biraz olsun nefes almak istiyordum. Sadece biraz daha huzur istiyordum. Hayattan çok şey istiyor olmalıydım, çünkü hiç bulamıyordum...

Aradan geçen yarım saatin ardından iki katlı, mavi renkli, müstakil evimin önünde durdum. Elimden geldiğince oyalanmaya çalışıyordum, ne kadar geç gidersem benim için o kadar iyiydi. Çantamdan çıkarttığım anahtarla kapıyı açtım ve sessizce kapattım. Ayakkabılarımı çıkartıp ayakkabılığa koydum. Yaklaşan adım seslerinden annemin geldiğini anlayınca, kendimi duyacağım laflar ve söyleyeceğim yalanlar için hazırladım.

"Neredesin sen Zemheri ? Defalarca aradım, neden açmadın telefonunu ? Baban duyarsa neler olur bilmiyor musun ?" dedi annem sinirli bir sesle.

Babam duyarsa neler olacağını çok iyi biliyordum. Sırtımdaki kemer izleri ve morluklar, acı hatıralarıyla sızladı o an. Başımı dikleştirdim ve söyleyeceğim yalanları anlamaması için yaratıcıya dua ettim. "Kurstaydım, o yüzden açamadım telefonu. Babamın duymasını gerektirecek bir şey yapmadım anne" dedim. Yüzüne dikkatlice baktım. Sanırım anlamamıştı.

"Sürekli gelip gidiyorsun bu kurslara, bir halta yarasa bari de defolup gitsen. Neyse, üstünü değiştir de bugün yemekleri sen hazırla, benim işim var. Baban gelecek, orta da hâlâ yemek yok. Hızlı ol biraz" dedi annem. Yüzüme bile bakmadan arkasını dönüp gitmişti.

İnsan, bir süre sonra her şeye alışıyordu. Ben de annemin hakaretlerine ve babamın dayaklarına alışmıştım. Eskisi kadar canım yanmıyordu artık ya da ailem en sonunda muhteşem bir yalancıya dönüşmemi ve kendimi bile kandıracak kadar ustalaşmamı sağlamışlardı.

Sırtımı yasladığım duvardan ayırdım ve odama çıkan merdivenlere yöneldim. Odama girer girmez kapıyı kapatıp siyah çarşaflı tek kişilik yatağıma oturdum. Çoğu insanın aksine siyah bana huzur veriyordu. Bu yüzden küçük ama ferah bir odamdaki çoğu eşyam siyahtı. Dolabım, yatağımın yanındaki eski komodin, yatağımın ayak ucunda ki iki puf ve çalışma masam... Hepsi siyahtı. Bu siyahlığa zıt düşecek bir şekilde odanın duvarları ve halı beyazdı. Aslında odam benim için bir sığınaktı. Herkesten, her şeyden kaçıp bu odaya kapatıyordum kendimi. Dört duvar çoğu zaman beni korumaya yetmese de seviyordum. En azından bir yere aitmiş gibi hissettiriyordu bazen.

ZEMHERİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin