14

906 72 1
                                    

"Wang Yo?" dediğimde soğuk ifadesini koruyarak bana elini uzattı. Elini tuttuğumda beni kendine doğru çekti ve kaldırdı. Gözleri boynuma kaydı. Yarayı görmüş olmalıydı. Neyse ki çok derin bir kesik değildi. Bakışları sağa doğru döndüğünde bende o tarafa baktım. Wang So okla ölen adamın yanına çömelmişti. Oku tuttu ve çıkardı. Eliyle oku çevirip incelerken başını kaldırıp bana baktı ve kaşları çatıldı.

" Senin burada ne işin var? " dedi şaşkınca. Ancak cevap vermedim. Sadece ağzımdan bir hıçkırık çıktı.Elimin tersiyle akan gözlerimi sildim. Wang Yo' ya döndüğümde bana bakıyordu Kolumdan nazikçe tutup yeni farkettiğim siyah atına götürdü. Ardından arkasına dönüp Wang So' ya seslendi.

" Ben prensesi saraya bırakacağım. Sen burada kal. Yanına bir birlik yollayacağım. " dediğinde Wang So bana bakıp başını salladı ve tekrar ölülerin yanına döndü. Wang Yo gözleriyle atı işaret edip belimi gösterdi. İzin istiyordu. Başımı salladım ve beni kaldırıp ata oturtmasına izin verdim. Neden şimdi bana bu kadar iyi davranıyordu? Bir anda tüm o soğukluğu gitmişti.

O da arkama yerleştiğinde atın eyerinden tutup dehledi. Karanlık taşlı yolda ilerlerken aklıma Wang Jung ile hancıdan kaçtığımız gün geldi. O zamanda ay bizim yolumuzu aydınlatıyordu. Wang Yo tekrar dehlediğinde gözlerim ellerine kaldı. Sağ baş parmağı ile işaret parmağı arasında  ince uzun bir kırmızılık vardı.

" Eline ne oldu?" dediğimde atı yavaşlattı.

" Önemli bir şey değil. " deyip sustu. Bu kırmızı iz sanki, sanki ince bir yayı tutmuştu ve yay eline çarpmıştı. Ya da bir ip. Kaşlarım çatılırken sustum. Bu işte bir şeyler vardı. Ormandan çıkarken askerlerin tuttuğu el fenerlerini gördüm. Yaklaştıkça Kang Dae, Leydi Hae ve Wang Wook' un rahat bir nefes verdiklerini ve ayağa kalkmış Leydi Hae' nin oturduğunu gördüm. 
Wang Yo iyice yaklaşınca atı durdurdu. İlk başta indi ve bana elini uzattı. Zayıf ve beyaz ellerim onun sıcak elleriyle buluştu. Elimi bıraktı ve ellerini belime yerleştirdi. Bende onun omzundan tuttum. Beni yavaşça yere bıraktı. Bir süre ona baktıktan sonra telaşla yanıma gelen Kang Dae' ye döndüm.

" Prensesim size ne oldu böyle? " dedi ve kolumdan tutup beni bir at arabasına soktu. Telaşla etrafına emirler yağdırırken kolunu sıktım. Bana döndü.

" Sakin ol ben iyiyim. " dediğimde sinirle soludu.

" Boynunuz kanıyor ve siz iyi olduğunuzu söylüyorsunuz. " dedi sinirle ve tekrar askerlere döndü.

Leydi Hae oturmuş endişeyle bana bakarken başımı iyiyim dercesine salladım ve gülümsedim. 8.prens onun omzunu okşuyordu. Bakışlarım dikkatle bana bakan Wang Yo' ya ilişti. Sanki derin düşüncelere dalmış bir hali vardı. Ona baktığımı farkettiğinde bakışlarını kaçırdı ve iki askere eliyle işaret verdi. Sonrada atına atladı ve hızla arkasında iki atlı askerle tekrar ormana daldı. Wang Yo' da bir şeyler vardı. Elindeki o iz, daha Wang So beni farketmemişken onun beni şıp diye bulması. Ondan şüpheleniyordum. Bunlar benim boş kuruntularım olamazdı.

" Hae Soo? Hae Soo?" diyen Kang Dae' ye baktım. Eliyle ince beyaz bir kumaşı tutuyordu.

" Arkanı dön ve şunu boynuna bağlayayım. Saraya gidene kadar idare edersin. " dediğinde kumaşı tuttuğu elini tuttum ve kumaşı aldım.

" Bunu ben hallederim. Ve Kang Dae saraya gitmesem olmaz mı? " dediğimde afalladı. Biraz düşündükten sonra bana döndü.

" Haklısınız bugün çok şey yaşadınız ama başka nereye gidebilirsiniz ki?" dediğinde gözlerimle Leydi Hae'yi gösterdim. Başını salladı.

" Krala haber göndereyim, sizin için çok endişelendi. " dediğinde gözlerimi kapattım. Olamaz, çok endişeli olmalıydı. Bu açtığım belalar yüzünden ona çok yük oluyordum. En kötüsü de üzülüyordu. Üzgünce başımı eğdiğimde bir süre öyle durdum. Daha sonra ince solgun bir el yanağımı okşadı. Başımı kaldırdığımda Leydi Hae ve Wang Wook karşımda duruyordu. Söze ilk Wang Wook başladı.

" Seni orada öylece bıraktığım için üzgünüm. Ben gidip baktığımda hiçbir şey bulamadım. Normalde yön duygum iyidir ama yolu karıştırdım. " dediğinde başımı anlayışla salladım.

" Önemli değil. Sadece biraz sizin evinizde kalsam sorun olur mu? " dediğimde prens hemen başını sağa sola salladı.

" Tabi ki de kalabilirsiniz. Bunun için bizden izin istemenize gerek yok. Hem Leydi Hae' de çok mutlu olur. " dediğimde Leydi Hae hala yüzümde olan eliyle yüzümü okşadı ve gülümsedi.

" Siz bu arabayla gidin ben ve askerler de sizin peşinizden geleceğiz. " dediğinde Leydi Hae prensin yardımıyla at arabasına bindi. Prens gülümseyip yanımızdan ayrıldı. 3 atlı arabanın önüne geçti. 4 atlı arabanın etrafına konumlandı ve araba hareket etmeye başladı. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Birkaç gün bu yaşadıklarımın etkisinden çıkamayacak gibi görünüyordum. Leydi Hae' nin omzuna başımı yasladım ve gözlerimi kapattım.

                                        ●

Güneş ışınları gözlerimi tırmalayarak beni yeni sabaha uyandırırken gerinerek doğruldum. Gözlerimle etrafımı tararken yabancı gelen eşyalarla zihnimi taradım. Dün en son başımı Leydi Hae' ye yaslamıştım. Şimdiyse bu odadaydım. Beni buraya kim getirmişti? diye düşünürken kapının açılmasıyla bakışlarım gelen Chae Ryung' a döndü. Yanında Leydi Hae' de vardı. Elinde büyük bir tepsi tutuyordu. Tam yataktan çıkacakken Leydi Hae koşarak yanıma geldi ve beni geri yatağa yatırdı.

" Bugün biraz dinlenin, yataktan çıkmayın. " dediğinde gülümsedim.

" Benimle böyle konuşma abla. Yeğenin sayılırım. " dediğimde kurumuş dudaklarıyla gülümsedi. Bende ona bacaklarımı işaret ettim.

" Hem bacaklarıma bir şey olmadı yatakta yatmama gerek yok. " dedim.

" Ama dinlenmeniz gerek. " dediğinde gülümsedim ve yataktan kalktım.

" Merak etme ben bunlara alışığım. " dediğimde kaşlarını çattı.

" Küçükken yaramaz bir çocuktum. Sürekli düşer bir yerlerimi yaralardım o yüzden sen beni merak etme. Asıl sen kendine dikkat etmelisin. " dediğimde hüzünle gülümsedi. Kolunu sıvazladım ve gülümsedim.

" Burada kaldığım müddetçe sana çok iyi bakacağım tamam mı?"dedim itiraz istemeyen sesimle. Başını salladı ve eliyle masanın üzerinde duran kahvaltıyı işaret etti.

" Biraz yemek ye, aç olmalısın. " dediğinde masaya oturdum. Chae Ryung ayakta dikiliyordu. Gözlerimle sandalyeyi işaret edince Leydi Hae' nin karşısına oturdu. Karnım çok açtı dün akşam yemek yiyememiştim. Lokmamı yutunca Leydi Hae' ye döndüm.

"Beni buraya kim getirdi?" dedim.

" Prens Wang Wook seni taşıdı. " deyince başımı salladım. Ona bir teşekkür borçluydum. Yemeğimi yemeye devam ederken kapının hızla açılmasıyla ayağa kalktım. Prens Wang So sinirli bir şekilde içeri girdi ve tam karşımda durdu. Ardından kolumu sıkıca tuttuğunda kaşlarımı çatarak ona baktım.

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın💚

SterliçyaWhere stories live. Discover now