56

485 38 5
                                    

" Prenses Hae Soo, sizi kral' ı öldürmeye yeltenmekten ve kendisini yaralamanızdan dolayı tutukluyorum. "

Gözlerim çadırın ortasında yanan ateş ile canlanırken, asker son bir odunu daha attı. Çukurdaki alev genişlerken artık üşümüyordum. Asker gözlerime bakmaktan kaçınarak çadırdan çıktı. Derin bir nefes alıp, bıkmış bir şekilde gözlerimi çadırda gezdirdim. Joon denen adam bizden daha uzakta bir köşede, sırtını çadırın tahtasına dayamış bir şekilde ayaklarını uzatmış, kollarını kapatmış ve gözlerini kapatmıştı. Kızgınlıkla soludum. Başım dertten bir türlü kurtulmuyordu. Bu sefer nasıl kurtulacaktım? Gerçekten de dibe batmıştım. Kral' ı öldürmeye çalışmaktan suçlanıyordum. En hafif cezası sürgün olurdu. Gözümden bir yaş aktı. Sessizce yutkundum ve başını omzuma koyup uyuyan Woo Hee' ye baktım. Nefesimi dışarı verdim ve diğer uçta oturan Joon' a baktım. Uyumadığını biliyordum. O her şeye hazırlıklıydı. Ve belli ki Woo Hee' ye çok bağlıydı. Tıpkı Yu gibi... Bir saniye o neredeydi? Aklımdan sabah olanları tekrar geçirmeye başladım. Her zaman yanımda bir gölge gibiydi. Arkamda duruyordu. Onu farketmiyordum bile... Sonra, sonra Jung ile ikimiz birlikte durmaya başladık. Onu en son orada gördüm. Ardından da Joon' u farketmiştim zaten. Peki nereye gitmişti? Şu ana kadar yanıma gelmesi gerekirdi. Korkuyla düşünmeye başladım. Başına bir iş gelmiş olabilir miydi? Tedirginlikle dudaklarımı kemirmeye başladım. Sonra gözlerim ona çarptı. Kapalı olan gözlerini açmıştı. Beni izliyordu.

" Ne yaptın sen?" dedim kızgınlıkla. Gözlerini ayırmadan konuştu.

" Doğrusunu söylemek gerekirse adamın çok usta biriydi. Beni yeniyordu, şansım yaver gitti. Dikkati bir anlığına sana bakarken dağıldı. " dedi ve gülümsedi. Tüylerim diken diken oldu. Yumruğumu sıktım. Hızla ayağa kalktım. Woo Hee' nin kafası omzumdan çekilince uyandı. Hızla Joon' a doğru ilerledim.

" Onu öldürdün mü?" dediğimde benim bu halimle eğleniyormuş gibi gülüyordu.

" Öyle bir savaşçıyı öldürmemin imkanı yok. Dedim ya 1 saniyeliğine bir dikkat bozukluğu idi. Sadece bayıldı. " dedi. Derin bir nefes verdim. Ama yine ona dönmek zorunda kaldım.

" Başımı nasıl bir belaya soktun?" dedim sakince. Gözlerini bana dikti.

" Kralı yaralayan ok sadağını ve yayı onun eline bıraktım. " dedi sakince, gözlerimi sinirle kapayıp açtım. Ellerini havaya kaldırdı ben suçsuzum dermiş gibi.

" İyi taraftan olduğunuzu bilmiyordum ve bu olayın kesinlikle bize dokunmaması gerekiyordu. " dediğinde Woo Hee sonunda iyice ayılıp konuşmamıza dahil oldu.

" Planın dışına çıktın." dedi.

" Bazen risk almak gerekir. " dedi Joon rahatça.

" Bu öyle bir durum değil, riske atamayız. " dedi Woo Hee sonrada otoriter bir sesle konuştu.

" Bir daha planın dışına çıkmasan iyi olur. Baksana şu halimize, bizi yaktığın gibi onu da yaktın. " dediği sırada adım sesleri duyuldu. İçeri Wook girdi.

Onu gördüğümde hızla ona doğru koştum ve sarıldım. Elleri anında sırtımda yer aldı. Gözümden bir damla yaş aktı.

" İyi misin? Bir şeyin yok değil mi?" dedi ve benden ayrıldı.

" İyiyim. Kral nasıl?" dediğimde gözleri etrafta gezindi, karşılaştığı yüzlerin üzerinde fazla durmadan bana dönüp sorumu yanıtladı.

" Endişelenecek bir durum yok. Asıl sen bana neler olduğunu anlat. Suçsuzsun. " dedi ve kulağıma yaklaştı.

" Onlarla neden aynı odadasın. Neler oluyor Soo? Kral' a saldıran onlar değil miydi? Bana öyle demiştin. " dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Bunu ona da söylemiştim.

SterliçyaWhere stories live. Discover now