18

806 73 13
                                    

Leydi Hae' nin yanağına biraz daha allıktan sürdüm. Yüzüne renk gelmişti. Dudaklarına da biraz kırmızı renkli karışımdan sürdükten sonra tamamdı. Artık onu çizebilirdim.

" Abla çok güzel görünüyorsun. Prens seni görünce nutku tutulacak. " dedim gülümseyerek. Dışarıdaydık ve büyük bir ağacın altına oturmuş olan Leydi Hae' nin resmini çizecektim.

" Şimdi rahat olduğun bir pozisyonda dur. Çünkü aynı pozisyonda beklemen gerekecek." dediğimde başını salladı ve sırtını ağacın gövdesine verip bana gülümseyerek baktı. Bende elime kurşun kalemi alıp çizmeye başladım. Kalemi bastırmadan çiziyordum. Kalemle işim bittiğinde ona döndüm, güneş şu anda yüzünü çok güzel gösteriyordu. Elime fırçayı alıp boyamaya başladım. Tam bu sırada öksürmeye başlayınca fırçayı bıraktım ve yanına gittim. Her zaman elinde tuttuğu beyaz mendili ağzına götürdü. Kan geleceğinden emindim. Ne yazık ki onun fazla zamanı yoktu. Bu canımı yakıyordu. Sırtını sıvazladım ve ona yanında olduğumu hissettirmeye çalıştım. Öksürük krizi bittiğinde bana gülümsedi.

" Hadi çizmeye devam et. " dediğinde gülümsedim.

" Bugünlük yeter, sen git ve dinlen. Yarın devam ederiz olur mu?" dediğimde başını hafifçe salladı. Nedimelerle bekleyen Chae Ryung' u çağırdım.

" Leydi Hae'yi odasına götürün. " dediğimde onun kalkmasına yardım ettiler ve koluna girerek onu götürdüler. Bende bir süre öyle kalıp manzarayı seyrettim. Burası çok güzeldi.

" Bunu sen mi çizdin?" duyduğum sesle sıçradım ve arkama döndüm. Baek Ah yaptığım resme bakıyordu.

" Korkuttuysam özür dilerim. " dediğinde onun yanına doğru ilerledim.

" Önemli değil. " dediğimde resmi gösterdi. Başımı salladım.

" Çok yeteneklisin." dediğinde ona gülümsedim.

" Senin de resim çizdiğini duymuştum. Neden birlikte yapmıyoruz. " dedim resmi göstererek.

" Bundan emin misin?" dediğinde başımı salladım.

" Elbette. Bana resimlerini göstersene. Tabi senin için sorun olmazsa. " dediğimde koluna taktiği çantadan bir defter çıkardı. Açtım ve içini incelemeye başladım. Gerçekten çok yetenekliydi. Her ayrıntısına kadar çiziyordu.

" Senin yanında ben bir hiçim. Hatta şöyle yapalım bundan sonrasını neden sen boyamıyorsun. Hem Leydi Hae' de mutlu olur. " dediğimde gülümsedi. Gülümsemesi çok güzeldi. Sayfalara bakmaya devam ederken bir sayfanın koparılmış olduğunu gördüm.

" Bunu neden kopardın? " dediğimde deftere baktı.

" Onu ben koparmadım. Normalde farkedilmezdim ama bu sefer çok dikkatli birine denk geldim. " dediğinde gülümsedim.

" Kimdi?" dediğimde bakışlarını uzaklara dikti.

" Kim olduğunu bilmiyorum ama çok güzeldi. Yani alınma senden daha güzel demiyorum. Sen onun yanında bir tanrıça gibisin ama o, o bana çok güzel geliyor. " dediğinde gülümsedim. Daha önce hiç aşık olmamıştım ama sanırsam o olmuştu. Omzunu sıvazladım.

" Ona aşık olmuşsun sen. " dediğimde gülümsedi ve başını salladı.

" Sanmıyorum sadece güzel kızları görmeye pek alışık değilim. " dediğinde güldüm.

" O halde başka birini görsen ona da mı böyle hissedeceksin? Yapma. Bal gibi de seviyorsun. " dediğimde bana baktı ve gülümsedi.

" Bir daha karşılaşır mıyız hiç bilmiyorum. " dediğinde güldüm.

" Eğer kaderiniz birse, kaygılanma." dediğimde güldü.

" Bundan kimseye bahsetmezsin değil mi?" dediğinde omzuna vurdum.

" Merak etme sırrın bende güvende. " dediğimde gülümsedi. Bu sırada Jung' un sesi geldi.

" Ağabey gel hadi herkes seni bekliyor. Ok atacağız. " dediğinde onlara döndüm.

" Bende gelebilir miyim?" dediğimde Jung ve Wook birbirine baktı. Wook cevap verdi.

" Tabiki gelebilirsin. " dediğinde yanlarına doğru gittim. Geçen balkonunda oturduğumuz evin bahçesinde atış yapıyorlardı. Wang Yo odaklanmış görünüyordu. Öyle ki hedeften başka bir yere bakmıyor sadece oku atınca elini sadağına uzatıyordu. Wang So'nun da ondan kalır yanı yoktu. Wang Wook iyiydi ama Yo kadar değildi. Wang Wook devlet işlerinde iyi olabilirdi. Wang Won ise karşımda oturmuş çay içiyordu. O pek bir şey yapmıyordu. Ne savaşa ilgi gösteriyordu ne de devlet işlerine. Sadece yiyip içip yatıyordu. Prens olduğundan emin miydi? Wang Eun' sa ok atıyordu ama oklar hep hedefin dışına gidiyordu. Wang Jung yine idare ederdi. O bildiğim kadarıyla kılıç tokuşturmakta ve güreşmekte iyiydi. Baek Ah ise sadece onları izliyordu. Anladığım kadarıyla onun ne devlet işlerine ne de kılıç tutmaya ilgisi vardı. O sadece bir sanatçıydı. O anda Eun okları ve yayı yere fırlattı ve yere oturdu.

" Olmuyor işte, oklar gitmiyor. " dediğinde Wang Yo bir yandan ok atarken ona cevap verdi.

" Her zaman çabuk pes ettiğinden olabilir mi?" dedi. Bende ayağa kalktım ve Eun' un yanına gittim. Elimle ok ve yayı gösterdim.

" Bana versene." dediğimde şaşkınca bana uzattı. Yaya oku koydum ve bir gözümü kapatıp hedefe baktım. Tamamen odaklanmıştım. Yayı bıraktım ve ok hedefe saplandı.

" Ov tam 12'den. " dedi Jung. Ona göz kırptım.

" Ya! Neden her şeyde yeteneklisin? Kendimden utanıyorum. " dediğinde omzunu okşadım.

" Biri bana ne kadar çok pratik yaparsam o işte çok iyi olabileceğimi söylemişti. Bende bunu felsefem yaptım. Sende çok çalışırsan yaparsın. " dediğimde kollarını bağladı.

" Sıkıcı. " dediğinde güldüm. Bakışlarımı Wang Yo' ya çevirdiğimde kaşlarını çatmıştı.

" Yarışa var mısın?" dediğimde güldü.

" Çok yenilmek istiyorsan neden olmasın?" dediğinde sırıttım ve sadaktan bir ok alıp hedefe fırlattım. Yine 12'den vurmuştum.

" Daha önce hiç kaybettin mi?" dediğimde bu sefer o atış yaparken konuştu.

" Hayır. "dediğinde güldüm.

" O halde ilk yenilgine hazırlan. " dedim meydan okurcasına. Bana alayla baktı.

Şu anda berabere gidiyorduk ve artık sadağımızda atacak ok kalmamıştı. Ayrıca terlemiş ve yorulmuştum. Kollarım ağrıyordu. O ise hala dinç görünüyordu. O da yorulmuş olmalıydı. Emindim.

" Bu kadar yeter berabere kaldınız işte. " dedi Wang Won. Bende sanki birinin bunu demesini bekliyormuşum gibi yayı ve sadağı yere bıraktım. Gidip masaya oturdum ve arkama yasladım. Wang So buradaydı.

" İyiydin. Senin hakkındaki düşüncelerimi yanıltıyorsun." dediğinde ona kaşlarımı kaldırıp baktım.

" Benim hakkımda ne düşünüyordun ki?" dediğimde arkasına yaslanırken konuştu.

" Sen bir prensessin. Ben şimdiye kadar ne adam pataklayan ne de ok atmakta iyi olan bir kız görmemiştim. " dediğinde güldüm.

" Kızları hafife alma. " dediğimde güldü.

" Peki kılıç tutmakta ne kadar iyisin?" dediğinde kıkırdadım.

" Eh idare ederim işte." dediğimde başını hafifçe salladı. Sonra bana doğrudan bir soru sordu.

" Wang Yo ile aranda ne var?" dediğinde şaşkınca ona baktım.

" Wang Yo mu? Aramızda hiçbir şey yok. " dedim kaşlarımı çatıp.

" İyi o zaman. " dediğinde şaşkınca ona baktım.

" Ne demek iyi o zaman?" dediğimde omuz silkti ve gözlerini benim üzerimden çekti.



Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.💞💝

SterliçyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin