23

706 67 5
                                    

" Çok bastırma Chae Ryung! Dağılacak yoksa. " dediğimde elindeki sabunu bıraktı ve kollarını bağladı.

" Yapamıyorum işte. Senin gibi yetenekli değilim. " dediğinde ona güldüm.

" Aynı Eun gibisin. " dediğimde somurttu.

" Biri benden mi bahsediyor?" dediğinde başımı kaldırdım ve Eun' a baktım. Ancak yanında prenses de vardı. İkisi de bizi selamladığında prensese gülümsedim.

" Hoşgeldiniz prenses. " dediğimde gülümsedi.

" Ne yapıyorsunuz burada?" dediğinde elimle yapılmış olan sabunları gösterdim.

" Sabun yapıyoruz, istersen alabilirsin. " dediğimde gülümsedi ve pembe renkli olana uzandı. Eline aldı ve kokladı.

" Bu çok güzel kokuyor. " dediğinde bir yandan elimdeki sabunu şekil alması için kaba koyarken konuştum.

" Içinde gül suyu var. " dediğimde başını hafifçe salladı.

" Teşekkür ederim. "dedi ve ardından soluna döndü ve o gamzelerini göstererek gülümsedi. Sonra tekrar bana döndü ve selamladı.

" İzninizle abime bir merhaba diyeyim. " dediğinde başımı salladım ve onun baktığı yere baktım. Wook bana bakıyordu gülümsüyordu, sonra prensese baktı. Ardından gözleri tekrar bana döndü. Gerçekten çok yakışıklı bir adamdı, ayrıca iyi kalpli de. Bakışlarını benden ayırmadan prensese sarıldı. Bakışlarımı ondan çektim ve kalıpta olan sabunu dikkatlice çıkardım. Bakışlarım yine ona döndüğünde prensesle konuşuyordu. Önüme döndüm ve sabunun üstüne çiçek yaprağı koydum. Bu sırada başımda dikilen Eun konuştu.

" Bunları nerede öğrendin? Yani tüm bu dövüştü, ok atmaydı, sabun yapmaktı, tıpta da bilgilisin. " dediğinde gülümsedim ve elime katımsı sabundan aldım ve şekilli kaba koydum. Bir yandan da onunla konuşuyordum.

" Buraya gelmeden önce bir keşişin yanında kalıyordum. Her şeyimizi kendimiz yapıyorduk. Bunları bana o öğretti. " dedim yüzümdeki tebessümle. Sonra ona sordum.

" Jung nerede? Yine ortalıkta yok. " dediğimde cevap verdi.

" Şehrin merkezine gitti. Belki gece gelmez. " dediğinde nereye gittiğini anladım. Hafifçe başımı salladığımda biri bana seslendi.

" Hae Soo abla." dedi Young Nam ve Leydi Hae' nin elini bırakıp bana doğru koştu. Boynuma sarıldığında elimdeki sabun üstüne bulaşmasın diye ellerimi sırtına koymadım. Benden ayrıldı ve heyecanla konuşmaya başladı.

" Bugün Muallim bana harfleri öğretti. " dediğinde gülümsedim ve ilgiyle onu dinledim.

" Öyle mi? Bir ara seninle pratik yaparız ne dersin?" dediğimde başını salladı. Leydi Hae onun elinden tuttu. Young Nam geldiğinden beri daha da mutluydu. Eliyle Wook ve prensesin durduğu yeri işaret etti.

" Bırakalım da Hae Soo ablan işini halletsin. Gel biz de prensin yanına gidelim. " dediğinde birlikte prensin yanına gittiler. Prens onları gördüğünde Young Nam ona doğru koştu. Prens onu kucağına aldı, bu sırada sadece bir saniye gözlerimiz buluştu. Leydi Hae onların yanına gelince gülümsedi ve ona elini uzattı. Leydi Hae onun yanında durdu ve prensesi selamladı. Söyle bir bakınca mutlu bir aile gibi gözüküyorlardı. Bu hallerine gülümsedim. Gözlerim doldu, bu görüntünün bozulmasını istemiyordum. Onları hep mutlu görmek istiyordum. Gözümden bir damla yaş düştü.

" Hey! Sen ağlıyor musun?" dedi Eun başını benim yüzümün önüne getirerek. Onu ittirdim ve gülümserken elimin sabun olmayan yeriyle gözümü sildim.

SterliçyaWhere stories live. Discover now