IX

353 38 8
                                    

Kaybolmuştum, ne kimsem vardı ne de başka bir şeyim. Ailem aile değil, arkadaşlarım arkadaş değil daha da kötüsü insanlar insan değildi. Ne uğruna yaşamak isteyeceğim bir şeye sahiptim ne de yaşamamı isteyen birisine. Yalnızdım. Yalnızlık belki ölümden bile kötüydü. Biliyorum çünkü ben hep yalnız büyümüştüm, sevgisiz kalmıştım ve daha da kötüsü... Her neyse öyle işte. Yorulduğumda kendimden başka yaslanabilecek hiçbir şeyim, hiçbir kimsem yoktu. Artık sanki güven duygusunun bende zerresi kalmamıştı. Ben hiçbir zaman babamı ilk aşkım olarak göremedim, annem benim saçlarımı taramadı, ninniler okumadı bana. Bayramlarda harçlık toplayabileceğim insanlar olmadı hiç, okula geç kalmamam için beni sabahları uyandıran bir annem olmadı. Gerçekten bunu hep söylüyorum yine söyleyeceğim, eğer bakamıyorsanız çocuk yapmayın. Çocuk büyütmek eline iki kuruş verip sevgisiz bırakmakla olmuyor. Ama ahdım olsun ben çocuğumu çok seveceğim onunla ilgileneceğim o benim gibi büyümeyecek. En komiği de ne biliyor musunuz? İçimdeki çocuk öldüğünde hala daha çocuktum kırmızı elbisem vardı üzerimde ve ona uyumlu siyah sandaletlerim.

Nihayet kahve suyu kaynadığında düşüncelerimden kurtulup fincana suyu döktüm. Sahiden nerelerden gelmiştim ki ben bu düşüncelere? Annemin fotoğrafından değil mi? Evet öyle. Beni merak etmişler midir acaba? Sanmam çünkü onlar iyi kalpli insanlar değil.

Fincanları tepsiye koyduktan sonra oturma odasına geçtim.

"Evet seni dinliyorum Melih." Dedim tepsiyi elimden bırakıp fincanı elime alarak.

"Şey nasıl başlasam." Dedi kararsızca.

"İstediğin gibi."

"Mirza'nın bir kardeşi var."

"E yani?"

"Ve onu evlendirecekler." Dediğinde kaşlarımı çattım.

"Evlendirecekler derken?"

~

Mirza'nın yaşadıklarını öğrendiğimde içimi derin bir üzüntü kapladı. O da benim gibiydi, benim gibi büyümüştü. İçimde Mirza'ya karşı değişik bir his oluşmuştu, tabiki acıma değildi ama beni anlayabilecek biriydi.

"Beni Mirza'ya götürür müsün?" Dedim Melih'e yalvaran bakışları.

"Olmaz beni öldürür." Dedi gözlerini büyüterek.

"Saçmalama ya."

"Bak bu sana anlattıklarımı ona asla söyleme lütfen."

"Tabiki söylemem ama yine de senin bana anlatman yanlış sonuçta sana güvenip anlatmış."

"Haklısın biliyorum ama senin de gelmen lazım kafamda bir plan yaptım."

"Ne planı?"

"Gittiğimizde anlatacağım."

"Peki öyleyse beni Mirza'ya götürür müsün?"

"Götüremem ama adresini verebilirim sana geldiğimi duyarsa canıma okur."

"Tamam tamam." Dedim ve güldüm. "Sen ver adresi."

Dediği yere vardığımda taksicinin ücretini ödeyip arabadan indim. Etrafa bakındım eski püskü apartmanlar sıralanmış sokak ise oldukça dardı. Tarif ettiğine göre bu ev olmalıydı. Boyası eskimiş kırmızı apartmana bakarken güvenli olup olmadığını düşünüyordum. O an da telefonumun melodisi kulağıma dolduğunda ekrana baktım, tanımadığım bir numara.

"Alo?"

"Nasılsın prenses?" Bu kimdi ya?

"Pardon kimsiniz?"

MEYUS(Ara Verildi)Where stories live. Discover now