-7-

2.6K 243 315
                                    

"Bırakın!" diye bağırdım kolumu tutan Chanyeol hyunga ve montumu yakalamış Baekhyun'a hitaben. Ellerinden kurtulmak için o kadar debeleniyordum ki nefes nefese kalmıştım, şakaklarımdan çeneme doğru süzülen ter damlalarının bir kısmı dudağımı da es geçmeyerek yarayı sızlatıyordu. Şiş gözüm ise kurumasına ramak kalmış gözyaşı bezlerimin akıttığı son damlaların egemenliğinde sızlıyordu fakat kalbime çöreklenmiş hissiyatların büyüklüğü zihnimi, uzuvlarımı, ruhumu ele geçirmişken, fiziksel olarak duyduğum tüm acıyı bir anlığına halının altına süpürmüş, evden çıkabilmenin yollarını arıyordum.

Çünkü Sehun'u görmeliydim.

Çünkü Sehun'u görmezsem ölecektim.

"Bırakın diyorum!" Kolumu Chanyeol hyungtan kurtaşım Baek'e beni evde güç kullarak tutma fikrinin işe yaramayacağını göstermiş olacak ki, ıslak yanaklarımı kavrayarak orblarımın içinde fır dönen göz bebeklerimi kendisi üzerinde sabitlemekle uğraştı. "Jongin, bana bak canım." Ruhumda vuku bulmuş kasırga göğsümde gerçekleştirdiği valsini yavaşlattığı vakit Baekhyun'un zerzenişlerini duyabilmiştim, gerilmiş kaslarım hafiften gevşeyince Baekhyun alnıma yapışmış saçlarımı parmaklarıyla o bölgeden uzaklaştırıp göz altlarımı okşadı. "Jongin." dedi fısıldayarak, bir yandan da yere düşürdüğüm montu ayağıyla kenara iteklemişti. "Kimseye beni neden sevmedin diye soramazsın, anladın mı? Senin iyiliğini düşündüğümüzden..."

Lafını tamamlayamamasının sebebi onu omuzlarından hızla ittirip vücudunun Chen'e doğru savrulmasını sağlamamdı. Chanyeol'den kopan çığlığı benim haykırışlarım bölerken Chen, zırlamayı bırakmamak hususunda istikrarını koruyan Kyungsoo'dan ayrılarak Baek'i arkasına almıştı. Öfkemin boyutunu kontrol edemiyordum, önüme çıkanı ezebilecek kudrete sahiptim. Dudağımdaki yaranın sızdırdığı kan ağzıma doluyor, demir tadı damağımı kaplıyordu. "Kimsenin..." dedim sesimin apartmanı inletmesini önemsemeyerek, birkaç meraklı komşunun kapılarından başlarını uzatmış tartışmanın kaynağını anlamaya çalıştıklarını tahmin edebiliyordum ancak kendimi durduracak kuvvete ulaşmak bir yana, kurdukları her cümle hiddetimi körüklüyordu. " Kimsenin Sehun'a karşı hissettiğim duygulardan kaçınırken onu doğumgününe çağırmaya hakkı yok, anladın mı? Sen onun oraya gelmesini sağlamasaydın ben o büzdüğü dudaklarda erimeyecek, dahası babamı kaybetmeyecektim." Yeniden attığı tokat yanağımda patlamışçasına irkildim, karnıma indirdiği tekmeler öyle somut, öyle acımasızdı ki ciğerlerim nefesimi kabullenmeden sönüyordu. Hıçkırıklarım alvoellerime dökülen asitin boyundurluğunda iniltilere dönüşüyordu ve bu inildeyiş alev almış, ses tellerimi eritiyordu.

Baekhyun'un çehresine işlenen hayal kırıklığındansa irislerinde parıldayan acıma duygusuna odaklandım, sanki kaybedişimin nişanesi onun kahverengilerine ilmek ilmek dokunmuştu ve şu güne dek görmezden geldiğim gerçekler o ilmekleri basamak belleyerek önüme seriliyordu. "Bir çocuk kaç kere babasız kalabilir?" derken sesim kısık ve hırıltılıydı. "Bir çocuk kaç kez terk edilir?" Omuzlarıma bindirdiğim yükün ağırlığıyla ağır ve aksak hareketler sergileyerek kapının dışına kadar iteklenmiş montuma uzandım, ayakkabılarımı ayaklarıma gelişi güzel geçirirken arkamda bıraktığım enkazla ilgilenmiyordum çünkü bazen insanların hayatlarına dokundurduğunu sandığın sihirli değneğin, yollara serptiği peri tozlarını hesaba katmak gerekiyordu. Olur da bir gün gecene ay doğardı, sen ise peri tozlarının parıltısına kanıp kötülüklerin dünyadan silindiğini düşlerken asıl düşman arkanda belirirdi. Baekhyun da istemeden yoluma peri tozlarını dökmüş, onlardan yayılan ışıltıların aurasına kapılmama neden olmuş ve  yaşadıklarımı, söylenenleri anlama şansımı elimden almıştı.

Oysa Sehun'un bir işler çevirdiğinin farkındaydım; en az kokusunda can buluşumun, dudaklarının kıvrımında çiçek açışımın, ballarında boğulduğumun farkında olduğum kadar.

Incompetent - Sekai [Mpreg] Where stories live. Discover now