-21-

2.2K 190 279
                                    

Küçükken çeşit çeşit yarabandı biriktirirdim; kiminin üzerinde tatlı figürler bulunurdu, bazısı kare, dikdörtgen, yuvarlak olurdu, birkaçı şeffaftı yarayı kapatmanın manasızlığını ispat etmek istercesine. Maviler yüzüm için ayırdığım, pembeler dizimin sıyrıklarına yapıştırağım, kırmızılar Hei'nin topuklu ayakkabısının aşındırdığı ayaklarına sunacağım, yeşiller ise söz dinlemeyip meyveleri kesmeye kalkıştığım vakit çizilen parmaklarıma dolayacağım yarabantlarıydı. Hepsini küçük, ahşap bir kutuya doldurmuş, yatağımın başucunda duran komodine bırakmıştım ki yaralanmaktan korkmayıp koltukları zıplayarak geçebileyim, boğazıma yapışacağını düşündüğüm elma kabuklarını soyabileyim, Hei canının acısına aldanarak topuklu ayakkabı giymekten vazgeçmesin ve evde yankılanan tıkırtıları dinleyebileyim.

Dün, kızımın odasına aldığımız beşiğin parçalarını birleştirirken Chanyeol'un dikkatsizliği sonucu maket bıçağının parmağımı kesmesi, Kyungsoo'nun deniz kızlı bir yarabandıyla çıkagelmesiyle aklıma doluşan anıları buruk bir tebessüm ile karşılamış, kutunun durup durmadığından emin olmayarak babamı aramıştım. Neyse ki aldığım cevap olumluydu; şimdi bebeğimi beslerken oturmak adına aldığımız sandalyenin yanına yerleştirilen ufak masaya, babamın gece evime bıraktığı ahşap kutuyu koyarken, kızımın ömrü boyunca sadece yarabantlarına ihtiyaç duyarak iyileştirebileceği yaralara sahip olmasını ve acısının öpücüklerimle geçmesini diliyordum. Gözlerini açar açmaz ruhunu çatlatmayacaktım, kopardığı çiçekleri kaybetmeden evvel kurutup elbiselerinin yakasına iliştirecektim, enerjisini dizginleyemeyip evi dört döndüğünde arkasını kollamaktansa kollarıma sığınabileceği bir mesafede duracaktım, dizlerini üfleyerek saracak, meyveleri güvenle tükettiğinden emin olacaktım ve en çok ruhuna dikkat edecektim küçüğümün, akıttığı gözyaşlarını avuçlarımda toplayacak okyanuslara hediye edecektim.

Boya kokusunun dağılması sebebiyle açık bıraktığım pencereleri örtüp, satın aldığımız ancak açma fırsatı bulamadığımız eşyaların kolilerini köşeye ittirdikten sonra Kyungsoo'nun geç kalıyoruz temalı zerzenişlerini daha fazla görmezden gelememiş, kızımın odasından gönülsüz adımlarla ayrılmıştım. İzinli olduğum üç günün ardından yayınevine gitme düşüncesi tenime iğneler batırıyordu, Sehun'la karşı karşıya gelecektim, ballarının yoğunluğuna dalacaktım uzun uzun, kırdığı elmacıklarına damlattığı ziftlerin gölgesini keşfedecektim dudaklarına bakmaktan arta kalan zamanımda, suyun içinde buruşmuş parmak uçlarının kalbime bastırılışını hatırlayacak, öğrendiğim sıcaklığından mahrum kalışımı günlüğümün son sayfasına çelimsiz herflerle karalayacaktım. Anlık bir karar değişikliğiyle az evvel ayrıldığım odaya hızlı adımlarla geri döndüm, beyaz masanın üzerinde leke gibi duran ahşap kutuyu kavrayarak pürüzlü yüzeyinin derime geçmişin imarelerini kazımasına izin verdiğim birkaç dakikanın sonunda onu çantama atmış, varlığını sırtıma bindirmiştim ve yeniden koridora adımlıyordum. "Hey." dedi Kyungsoo beni görünce, kahvaltı konusunda yaşadığımız sorunları geçiştirecek sandviçleri bez çantaya yerleştirme meşguliyetinden ötürü yan bir bakış sunmakla yetinmişti. Siyah tişörtünün örtücülüğüyle dahi epey büyük duran karnı, rahatlığımdan ödün veremem felsefesini yansıtan gri eşofmanı ile sandığının aksine hoş bir görüntü çiziyordu ki kızarmış yanakları, dağınık saçlarıyla resmen onu sevimli bir çocuk haline büründürmüştü. "Chen arayıp duruyor, nerede kaldığımızı merak etmiş. Seni kızının odasından ayıramadığımı söyledim, biraz yumuşadı sanırım."

Ayakkabılarımı giyinirken ters bir bakış attım. "Deneyip beğenmediğin onlarca tişörtten bahsetmedin mi?" Yemekte sancılanmam dolayısıyla herkes hamileliğimden haberdardı, kıyafet mevzusunu dert etmemeye başlamıştım. Bu yüzden koyu renk penye üzerine giyindiğim açık mavi tulumum, karnımı belli etse de, dışarı çıkmam için uygun bir kombindi. Kyungsoo ise altıncı ayına girmiş bulunduğundan pantolonları es geçmiş, eşofmanda karar kılmıştı lakin tişört renginden bir türlü memnun kalmasa da tüm tantanaya rağmen pijama niyetine kullandığı siyah tişörtüyle dışarı çıkıyordu, yani sızlanmalarına değmemişti. Ayakkabılarla cebelleşmemizin ardından kapıyı kilitleyip merdivenlere yöneldik, Chanyeol işlerin biriktiğini öne sürerek sabahın erken saatlerinde yayınevine vardığından bugün benim arabamı kullanacaktık. Ağır adımlarımızın el verdiği ölçüde arabaya vardığımız vakit şoför koltuğuna geçtim, Soo yanıma oturmuştu ve takmaktan rahatsızlık duyduğu emniyet kemerini çekiştirirken, "Chen'e kıyafet sorunumdan söz etmiyorum." diyerek sorduğum soruyu cevaplamıştı. Kemerini takabildiğinde arabayı çalıştırdım, henüz saat fazla ilerlemediği için yolların boş olduğunu varsayıyordum, yayınevine ulaşmamız yirmi dakikayı bulmazdı. Yine de radyoyu açarak arabanın kısık bir melodiyle dolmasını sağladım, her ne kadar Kyungsoo konuşmayı sürdürse de şarkının fonda çalışı rahatlatıyordu. "Chen, Dae'nin odasını hazırlamaya hevesli. Şimdi ben kıyafetlerimin dar geldiğini söylesem, beni alışveriş merkezine sürükler ve oğlumuza bir şeyler almadan çıkmaz. Doğuma bir ay kala eksikleri tamamlama isteğime asla saygı göstermiyor, üç günde bıktırdı beni Jongin."

Incompetent - Sekai [Mpreg] Where stories live. Discover now