-9-

2.7K 204 265
                                    

Çorba tuzsuzdu, baharatı eksikti ama buna rağmen acıydı, biraz da ekşi. Üzerimde toplanmış bakışları önemsemeden bir kaşığı daha ağzıma götürdüm, yaram sıcak sıvının etkisiyle sızlarken birkaç damla çenemden aşağı süzülmüş ve tişörtümü kirletmişti. Mavi kumaş lekelenmişken parmaklarımın eğreti şekilde kavradığı kaşığı masanın ortasına öylece fırlattım, çıkan ses herkesi ürkütmüştü. Baekhyun'un ağzından kaçan ufak çığlığın akabinde peçeteyi suya batırarak lekeye bastırdım. Ben tişörtümü eski haline getirmekle uğraştıkça ıslak peçete ufalanıp işi çıkmaza sokuyordu. "Sikeyim." diye inildediğim an eve geldiğimizden beri benimle muhatap olmayan Chanyeol bileğimi yakalayarak elimin hareketlerini durdurdu ve avucuma yapışmış peçete parçalarını ihtiyatla temizledi, ıslak parmak uçlarımı kuruladıktan sonra tişörtümü bedenimden sıyırmış, kendi tişörtünü başımdan geçirmişti. Önümdeki tabakları da kaldırmasının ardından Baekhyun'un giyinmesi adına getirdiği hırkayla vücudunu örtmüş ve ellerimi sarmalayarak kucağında birleştirmişti. Dudakları 'sorun yok' dercesine kıvrılınca duyduğum utanç duygusuyla başımı aşağı eğdim. "Hyung, o benim en sevdiğim tişörtümdü." Parmağıyla hırpalanmış ellerimi okşadı usulca, eldivenleri delmemesi adına derin kestiğin tırnaklarımı yokladı çocukluğumun imarelerine dokunduğunu bilmeden. "Tişörtünü temizleyeceğim bebeğim." derken tınısına güven hissiyatını oluk oluk doldurmuştu. Dayanamayıp kollarımı boynuna dolasam da hiçbir şey anlatmayışımdan ötürü içerleyen Chen hyung, içime akıttığım gözyaşlarını dışa vurmama izin vermeyerek dikkatimizi çekmek için öksürdü."Jongin." Sesi yüksek çıkınca omzunda uyuklayan Kyungsoo başını kaldırıp anlamsız bakışlarla etrafını incelemişti, gözleri öyle şişti ki neredeyse kapanacak raddeye gelmişti ve ara sıra onları ovalıyordu. Ağzını şapırdatıp bu sefer üstü boşaltılan masaya kafasını yerleştirdi, çok geçmeden nefesleri düzene girmişti. Chen hyungun sırtını sıvazladığını görebiliyordum, açılmış belini de kazağını çekiştirmek suretiyle kapatınca bağırmamaya özen göstererek adımı yineledi. "Orada neler döndüğünü anlatmak ister misin çünkü karşılaştığımız manzara pek... Hoş değildi." Kyungsoo'nun huzursuzluğuna odaklandım; masaya fırlattığım kaşığın gürültüsü, Baekhyun'un attığı ufak çaplı çığlık, Chanyeol hyungun tabakları toplarken çıkardığı şıngırtılar onun sadece yüzünü buruşturmasına sebebiyet verirken, Chen'in ayarlayamadığı ses tonuyla beraber girdiği rüyalar aleminden sıyrılmıştı. Sevdiğimiz kişiler derin uykularımıza dahi bu denli etki gösterebiliyorken, onların hayatımızdaki yerlerini önemsememek... Zor belki de imkansızdı. Sehun da bu duruma benzer şekilde yaşantımın bir kenarına yapışmış, bunca yıldır bilmemezlikten geldiğim her olguyu tek sıra halinde görüş açıma yerleştirmişti; tutunacak bir daldan yoksunluğum ilk defa geniş dalgalar halinde kalbimin çeperlerine çarptığı sırada, Sehun ile gün boyu yaşadıklarım, sunduğum teklifin boyundurluğunda ciğerlerime devriliyordu. Ne Chanyeol hyungun boynuna yasladığım alnımı oradan kaldıracak kuvvete ne de bir şeyleri açıklayacak cesarete sahip değildim. Hal böyleyken sessiz burun çekişlerim soruya karşılık verebileceğim tek cevabımdı. Yine de onlardan beni bütünüyle ve eksiksiz anlamalarını beklemiyordum, sukunetimi kurcalamaktansa dilime zımbaladığım kelimelerin acısını biraz olsun dindirmelerini isterdim fakat insanlar meraklarını, sevgilerinden üstün tutmak hususunda sınır tanımazlardı. Chen'in de kahverengi gözlerinin hiddetle parlaması vakıf olamadığı bilgileri öğrenemediğinden kaynaklanıyordu, kardeşi bellediği birinin acılarına ulaşabilmek onun lügatında içi boş kızgınlığıyla çevrelediği vücudunun bir nebze rahatlatmasını sağlayacaktı. Duvarın köşesine öylece fırlatılmış mavi tişörtümün akıtebi zihnimi ortamın alevlerinden sıyırırken belimi sarmalamış el beni kucağına iyice yerleştirdi ve birbirine girmiş saçlarıma öpücüklerini kondurdu. "Jongin, konuşmak istemeyişini anlıyorum ancak bizleri yaşananlar konusunda aydınlatmazsan sana yardım edemeyiz." Birinin yanında olabilmeyi şartlara bağlamak ne kadar etikti, bilmiyorum. Acaba Sehun da ona sunduğum teklif sonrası böyle mi hissetmişti? Sanki verebileceğin bir şeyin yoksa kimse kılını kıpırdatmayacak, acıyla kavrulmuş yüreğini serin sularla serinletmeyecekti. Acıyordu, çok acıyordu.

Incompetent - Sekai [Mpreg] Where stories live. Discover now