2. Bölüm

639 36 9
                                    


Yerden kalkıp silahı aldım. Aptalın teki olduğum için cinayet aletini avuçlamıştım. Burada yakalanırsam hiçbir şey anlatamazdım. Bana gelen mesajlara inanmayabilirlerdi. Yapmam gereken tek şey kaçmaktı.

Aklıma gelen şeyle resepsiyon masasına uzandım. Kırmızı kapaklı defteri alıp çantama attım. Silahı da çantama yerleştirip koşmaya başladım.

Kollarımda ölen kişi gerçekten ablam mıydı? Bu nasıl bir intikam hırsıydı? Babamın etrafında kim varsa yok etmek istiyorlardı. Peki nasıl yakalanmıyorlardı?

Peşimden kimsenin gelmediğine emin olunca kaldığım küçük pansiyona döndüm. Bir gecelik kirasını ödemiştim. Paramı çöpe atamazdım.

Odaya girer girmez üzerime bulaşan kanları temizledim. Kurumaları için kalorifere yerleştirip, odada bıraktığım pantolonumu aldım. Sabah çok erken saatte gidecektim. Hazır vaktim varken deftere bakmak istiyordum. Hızla sayfaları çevirmeye başladım. İlk sayfalar müşteri bilgileri ve çeşitli notlarla doluydu. Adımı gördüğüm sayfada durdum.

'Jongin..

Biliyorum bu çok tuhaf ama ben senin ablanım. Babamız annemle görüşmeye başladığında evliymiş. Fakat anneme bunu anlatmamış. Sonra annem hamile kaldığında itiraf etmiş.

Annenden ayrılmak istemediği için bir süre sadece annemi görmeye gelmiş. Sonra annen de hamile kalınca ayrılmışlar.

Ben babamı beş yaşındayken tanıdım. Yıllarca onu sordum. Annem onunla görüşürken beni hiç götürmüyormuş.

Bir gün çıkıp geldiğinde gerçekten mutlu hissetmiştim. Babama kavuştuğumu düşünüyordum. Oysa o sürekli senden bahsediyordu.

Başlarda seni kıskanmıştım ama fotoğraflarını görünce çabucak geçti. Benim de bir kardeşim vardı. Bu şanslı hissetmeme sebep oldu.'

Yazı burada bitiyordu. Neden bölündüğünü anlamam uzun sürmedi. Birkaç sayfa ilerde tekrar devam ediyordu.

'Sana gerçekten uzun bir mektup bırakmak istiyordum. Fakat birileri geldi. Sürekli bizi rahatsız ediyorlar. Babamızı soruyorlar.

Duydum ki o ölmüş. Nasıl oldu bilmiyorum ama öğrendiğimi belli etmiyorum. Gelen adamlar bilip bilmediğimizi anlamak için onun yerini sorup duruyorlar. Bir tanesi anneme vurdu. Bu beni korkutuyor. Umarım mektubumu tamamlayıp senin için bırakabilirim. Bizi öldüreceklerinden korkuyorum.'

Birkaç sayfa ilerde bir şeyler daha yazıyordu. Sadece birkaç cümleydi ama kan donduruyordu.

'Annemi öldürdüler Jongin. Babamın bıraktığı bir mektup buldum. Senin numaran yazıyordu. Güçlü ve cesur bir adam olarak büyüdüğünü biliyorum. Fakat bana cevap vermiyorsun. Sana ulaşabilirsem beni korumanı isteyebilirim değil mi?'

Ağlayarak tekrar sayfaları çevirdim. Bana yazacağı mektubu adeta bir günlüğe dönüştürmüştü. Benimle konuşup korkusunu paylaşıyordu. Ona daha erken ulaşmadığım için pişmandım.

'Bugün yine geldiler. Eğer senin yerini söylemezsem beni öldüreceklerini söylediler. Gidecek yerim yok. Bu yüzden buradan çıkamıyorum.

Pansiyondaki tüm müşteriler onlar yüzünden kaçtı. Yalnız başıma bu soğuk yerde korkuyorum. Ama artık eminim. Seni göremeden öleceğim.

Umarım bu defteri bulursun ve onlardan kurtulmayı başarırsın. Lütfen kaç Jongin. Seni öldürmelerine izin verme. Ablan seni çok seviyor.'

Sayfanın hemen arkasında, çok kötü bir yazıyla acele yazıldığı belli olan birkaç cümle vardı.

'Onları duydum. Beni öldüreceklerini ve sen geldiğinde cinayeti üzerine yıkacaklarını söylediler. Seni aramamı isteyeceklermiş. Yaparsam belki yetişip beni kurtarırsın. Özür dilerim Jongin. Buna izin verdiğim ve seni bu tuzağa çağırdığım için..'

Defteri çantama kaldırıp yorganın altına girdim. Her şeyi unutup dinlenmek istiyordum. Kendimi bir kez daha tedirgin bir uykuya bıraktım.

Kısa bir süre sonra gözlerimi polis sirenleriyle açtım. Panikle camdan baktım. Pansiyonun önünde birkaç araç duruyordu.

Hızla eşyalarımı toplayıp odadan çıktım. Alt kata inip boş bir odaya girdim. Birinci kattan atlamak çok da zor olmayacaktı.

Pencereyi açıp aşağı baktım. Çok yüksek görünmüyordu. En azından ölmeyeceğimi düşünüyordum.

Dua ederek küçük pencereden atladım. Aşağısı toprak olduğu için inişim de yumuşak olmuştu. Bir süre herhangi bir yerimde yara olup olmadığına baktım. Sonra koşmaya başladım. Kaybedecek vaktim yoktu. Polislerin benim için geldiğine emindim. Yakın çevrede aranacağıma da.. Bu yüzden kendime kalacak daha gizli bir yer bulmalıydım. Artık peşimde yalnızca mafya yoktu. Bir ordu vardı.

Uzun bir süre koştum. Herhangi bir ulaşım aracı kullanmak istemiyordum. Biri beni görebilirdi. Bu riski alamazdım.

Koşarken bir ara sokağa girdim. Sessiz bir yerdi. Bu yüzden yavaşlayabilirdim. Böylece nefes alacak ve kamufle olacak vakti de bulabilirdim.

Şapkamı ve gözlüğümü takıp yavaş yavaş yürümeye başladım. Bir evin bahçesinde üç çocuk oyun oynuyordu. Bir an onlar gibi özgür olabilmeyi ne kadar özlediğimi düşündüm. Güzel günler bana artık fazla uzaktı.

Birkaç ev ilerde iki kadın bahçede sohbet ediyorlardı.

"Köşedeki sarı evi diyorsun değil mi?"

"Evet.."

"O kadına ben de çok üzülüyorum. Yalnız yaşamak zor olmalı."

"Kimsesi yok. Çoğu zaman evden bile çıkmıyor."

Aklıma gelen şeyle adımlarımı hızlandırdım. Yalnız yaşayan bir kadın.. Evet, asla kötü biri değildim. Fakat birini korkutup bana yardım etmesini sağlayabilirdim. Hayatım söz konusuydu. Bu yüzden artık yapamayacağım şey yoktu. Kaybedecek bir şeyi kalmayan insanların gözü de hiçbir şey görmüyordu.

Sarı evin bahçesine girip yavaş adımlarla kapıya yaklaştım. Gerçek Jongin'i özlüyordum. Bir kadını korkutmayı düşünmek bile bana göre değildi. Gülümseyen, dans eden, annesiyle yemek yapan ve arkadaşlarıyla içmeye giden Jongin.. O artık yoktu.

Kapıyı çalıp sessizce bekledim. Çok da yaşlı olmayan bir teyze kapıyı açtı.

"İçeri girebilir miyim?"

"Sen de kimsin?"

"İ-içeri girmek istiyorum."

Şaşkınlıkla bana baktığında silahımı gösterdim. Tek kelime etmeden kapıyı açtı. Bu kadar kolay olmasını beklemiyordum.

"Buraya neden geldin?"

"B-beni saklayacaksın."

Titreyen ellerimle silahı beceriksizce kavrayıp ona doğrulttum. Nasıl ateş edeceğimi bile bilmiyordum. Ölüm korkusunun bana bunu bile yaptırdığına inanmak istemiyordum. Korkunç birine dönüşüyor olamazdım değil mi?

ESCAPE ✓Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon