12. Bölüm

312 25 10
                                    

O güne uyandım. Arandığımı öğrendiğim için ifade vermeye gideceğim ve peşimden Yifan'ın gelip teslim olacağı o güne.. Belki her şey planladığımızdan farklı ilerleyecekti. Ama bir umut ışığı bile varsa savaşmaya değerdi. Hatta yoksa bile savaşmalı ve o ışığı en derinlerden kendim bulup çıkarmalıydım.

Sonbaharda dalından düşen yaprak gibi hissediyordum kendimi. Elimdeki silahla oradan oraya savruluyordum. Sonum da sonbahar yaprakları gibi olacaktı. Ya biri beni alıp en sevdiği kitabın arasında saklayacaktı, ya da üzerime basıp geçecekti.

Nereye gittiğimi bilmiyordum. Yürüdüğüm yolun beni nereye sürükleyeceğini de.. Çünkü artık gelecek tahmini yapmam için çok geçti.

Bildiğim bir tek şey vardı. Nereye gidersem gideyim eski Jongin olacaktım. Kalbimin sesini asla susturmayacaktım. Çünkü bana doğru yolu yalnızca o gösterebilirdi.

"Hazır mısın?"

"Hazırım Minseok. Ne zaman gideceğiz."

"Yifan birazdan evde olur."

"Tamam."

"Endişelenme artık. Yifan bir yolunu bulur."

"Onu kurtaramazsak bir yolunu bulamaz."

"İnan bana. Her şey yoluna girecek."

Silahı çantaya kaldırıp üzerimi değiştirdim. Dışarda kalan eşyalarımı da toplayıp salona geçtim. Yifan geldikten sonra hiçbirimiz bir tek kelime bile etmedik.

Akşama doğru evden çıktık. Minseok da bizimle geliyordu. Önce ben gidecektim. Sonra peşimden Yifan gelecekti. Minseok da uzaktan izleyecekti. Ters bir durumda müdahale etmek istiyordu.

İstiyordum ki yaprak son kez rüzgarda savrulsun. Havaya karışıp yağmur olarak yağsın ve ağaç o yağmurdan beslenip tekrar yeşersin. Güneşe yüzünü dönüp, tatlı rüzgarda dalında keyif yapsın. Bir kez daha fırtınalı havalarda kalmasın, mevsimi geçip de dalından düşmesin, savrulmasın, kar altında kalıp üşümesin. O yaprak bir kez daha acımasız ayaklar altında ezilmesin.

O kadar gergin ve endişeliydim ki, kalbimin sesini duyacaklarından korkuyordum. Her adımı korkarak atıyordum. Ben polis merkezine gidiyordum ama ruhum en uzak yere doğru koşuyordu.

"Ne yapman gerektiğini biliyorsun."

"Evet."

"Korkma Jongin. Hepsi geçecek."

"Bana yardım ettiğin için teşekkür ederim. Kalbin bu iyiliklerin karşılığını bulacak. İnanıyorum."

"Ben bir şey yapmıyorum. Sadece sana destek oluyorum. Şimdi gitmen gerek. Endişelenme, Minseok seni izliyor olacak."

"Tamam. Gidiyorum."

Tam onlardan ayrılacakken Yifan'ın evi izlediğini söylediği adam geldi. Yifan'a bir şeyler söyleyip bana döndü.

"Yürü velet."

Anlamayarak baktığımda Yifan'ın silahını bana doğrulttuğunu fark ettim. Minseok'u aradığımda çoktan gittiğini gördüm. Yifan ve tanımadığım biri silahlarını bana doğrultmuş öylece gözlerime bakıyorlardı.

"Ne oluyor? Yifan?"

"Üzgünüm Jongin. Teslim olmana gerek kalmadan öleceksin."

"Ne? S-sen?"

"Evet. Tam tahmin ettiğin gibi."

Yanındaki adama dönüp bir şeyler fısıldadı. Sonra silahı sırtıma bastırdı.

"Yürü. Burada olmaz."

Polislere yakın bir yerde cinayet işleyip yakalanmak istemiyorlardı demek. Ne kadar harika bir gün..

"Nereye gidiyoruz?"

"Kes sesini."

Diğer adam öfkeyle bağırıp Yifan'a baktı.

"Ben konuştuğumuz gibi diğer yoldan gideceğim. İşini bitirmeden gelme."

"Ceset?"

"Onun öldüğünü görmesi gerek. Patrona götüreceğiz. Ne yapacağına o karar versin."

"Tamam."

Bana sarılan, iyileşmem için karışımlar hazırlayan, saçlarımdan öpen, vitamin getiren, kıyafetlerimi yıkayan, yemek hazırlayan, sıcak bir yatak veren Yifan nereye gitmişti? Gerçekten onun adamı mıydı yani? Beni öldürmek için mi evinde tutmuştu?

Yanımızdaki öfkeli adam diğer sokaktan yürürken biz aynı yolda devam ettik. Etrafta kimse yoktu. Girdiğimiz yolu tanıyordum. Issız bir yere çıkıyordu. Neredeyse hiç yerleşim yoktu. Beni gerçekten öldürecekti.

"Bunu neden yapıyorsun?!"

"Yürü Jongin!"

Sesi titriyordu. Az önce gözlerinden ölüm saçan katil şimdi titriyordu.

"Benden ne istiyorsun?!"

"Canını."

"Bence birinin köpeği olmak yerine bir şirkete başvur. Oyunculukta iyisin. En azından köpeklerden fazla kazanıyorlar."

"Kes sesini ve yürü."

Sokağın sonuna doğru yaklaştığımızda evlerin yerini terk edilmiş binalar almıştı. Karanlık beni ilk kez bu kadar korkutuyordu.

"Git."

Sessizce söylediği şeyi doğru anladığıma emin değildim.

"Ne?"

Ona dönmeye çalıştığım anda silahı tekrar sertçe sırtıma bastırdı.

"Bana dönme. Sadece koşmaya başla."

"Anlamıyorum."

Bir evin bahçesinden gelen ayak sesiyle yerimden sıçradım. Ne olduğunu anlayamadan bir silah sesi duydum. Sıcağı sıcağına acıyı hissetmediğimi düşünüyordum. Bu yüzden kendimi kontrol ettim. Hiçbir yerimde kan yoktu.

Bir silah sesi daha duymamla Yifan'ın bağırışı aynı anda yankılandı.

"Ah! Tanrım!"

Şaşkınlıkla ona baktığımda biri bileğimi sıkıca kavradı.

"Koş!"

Yanımdakinin kim olduğunu bile bilmiyordum. Bana koşmamı söylüyor ve katilimden kurtarıyordu. Kim olduğu umurumda bile değildi. Sadece emrine uydum ve tüm gücümle koştum.

İlk durduğumuz yerde ona döndüm. Benim gibi nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. Şaşkınlığımın sebebini tam olarak bilmiyordum. Kendimi tuhaf bir oyunun içinde gibi hissediyordum. Yifan'ın beni öldürmeye çalışmasını ve Minseok'un onun elinden kurtarmasını hiçbir şey açıklayamazdı.

ESCAPE ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin