7. Bölüm

355 25 2
                                    

Önümdeki kağıtlardan birine kısa bir not yazdım.

'Soo'nun canı pahasına bir savaşa giremem. Ona dikkat et. Bu evden ayrılma.'

Bu kağıdı Sehun'un çantasına koydum. Diğer kağıdı alıp derin bir nefes aldım. Söyleyecek çok şeyim vardı. Fakat bir gün geleceğimi düşünüp umutlansın istemiyordum.

'Yanında olmak istemediğim için değil, seni korumak için gidiyorum. Sonu ne olur bilmiyorum ama bir daha buraya dönmeyeceğim.

Yaptığın tüm iyilikler için teşekkür ederim. Eğer yaşıyor olursam ve bir gün bir yerlerde karşılaşırsak iyiliklerini ödeyeceğim. Mutlu ol..'

Kağıdı odasına bırakıp son kez masum yüzüne baktım. Bana hediye ettiği huzurlu uyku için ona ve büyükannesine minnettardım.

Evden çıkıp bir süre öylece etrafa bakındım. Ne yapacağımı biliyordum. Birileri beni görmeliydi. En azından o evde olmadığıma emin olup peşime düşmeliydi. Böylece Soo güvende olurdu.

Etrafta boş boş dolaştıktan sonra evime gitmeye karar verdim. Aslında korkuyordum. Ölecek olmak herkes için korkunç bir şey. Ölümle burun buruna olan biri olarak, en çok da benim için..

Eve yaklaştıkça korkum artmaya başladı. Hal böyle olunca adımlarımı bir tüy hafifliğinde atmaya başladım. Salonun ve üst kattaki odaların ışıkları yanıyordu. Bahçede iki adam vardı. Babamın arabaları yoktu. Onların yerine siyah iki araba park edilmişti. Anlaşılan birileri beni bekliyordu.

Aniden, ölmenin hiç de iyi bir fikir olmadığına karar verip arkamı döndüm ve hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.

Issız bir yerde durup çantadaki silahı çıkardım. Ne zaman lazım olacağına emin değildim. Bu yüzden dikkatle belime sıkıştırdım.

Birkaç sokak ilerde bir çocuk parkı vardı. Oraya gidip kaydırağın ucuna oturdum. Şapka ve gözlüğü çantadan çıkarıp kaydırağa uzandım. Yarım saat bile olsa uyumak istiyordum. Beynim yine kendini kapatıp tüm acıları yok saymak istiyordu.

Duyduğum ayak sesiyle kapattığım gözlerim aniden açıldı. Korkarak etrafıma baktım. Neyse ki bir köpekti.

"Gel bakalım kartopu."

Bembeyaz tüyleri çocukken sahip olduğum köpeği hatırlatmıştı. Ona öylesine benziyordu ki, tüm acılarım katlanıp kalbime doluşmuş gibi hissediyordum.

"Beni ağlattın sevimli köpek."

Kartopu, çocukluğumun en güzel anılarıydı. Tek arkadaşımdı. Her zaman benimle oyun oynar, uyuyamadığımda yanımda yatardı. Hasta olduğum zamanlarda odamda bir köşede ağlardı.

Ondan ayrılışım belki de çocukluğumun en acı verici hatırasıydı. Aniden vücudum alerjik bir reaksiyon vermişti. Nefes alamıyor, sürekli tıkanıyor ve kaşınıyordum. Henüz hayat üzerine hiçbir şey bilmiyorken, alerjilerin aniden ortaya çıkabileceğini öğrenmiştim. Köpekle aynı havayı solumaya ve hayvan tüylerine alerjim vardı.

Her şeye rağmen onu bırakmama konusunda direnmiştim. Hatta günlerce ona sarılıp ağlamıştım. Doktora son gittiğimizde bana söylediği şeyi hala hatırlıyordum.

"Onunla birlikte yaşamaya devam edersen ölürsün küçük adam."

Ölüm korkusunu ilk o gün hissetmiştim. Hem de iliklerime kadar.. Hiçbir şeyden anlamayan küçük bir çocuktum. Tek dostumu ölüm korkusu yüzünden feda etmiştim. Kendi canım için onu terk etmiştim. Belki de hala onu göndermelerine izin verdiğim için vicdan azabı çekiyordum.

Kaydırağın üstünden kalkıp yürümeye başladım. Polise teslim olup her şeyi anlatmak istiyordum. Fakat yapamıyordum. Çünkü her şeyi kılıfına uydurduklarına emindim. Kurdukları oyuna herkesi inandırabilirlerdi. Bu yüzden ne kadar istesem de polise gidemezdim. Çünkü oradan kurtuluşum olmazdı.

Hapse girmem demek, benim için ölümdü. Orada bile yaşamama izin vermeyeceklerdi. Kendi hatasının bedelini başka canları alarak ödetmeye çalışan bir ruh hastasıydı. Etrafındaki herkes onun kontrolündeydi. Herkesin hayatı onun elindeydi. Son belliydi. Bu sonu değiştiremeyeceğimi bilsem de durmuyordum.

Belki aptallıktı yaptığım, bilmiyorum. Fakat her ne olursa olsun bir dakika daha fazla nefes almak için kaçmak istiyordum. O bir dakikada onlardan kurtulacak mucizeyi bulamayacağımı kimse söyleyemezdi. Nefes aldığım sürece umudumu kaybetmeyecektim. Son zamanlarda aldığım en radikal karar buydu.

Yürüdüğüm yolu fark edince durdum. Mezun olduğum lisenin olduğu sokaktaydım. Duygulanma gibi bir lüksüm yoktu. Yakınlarda beni tanıyan birileri yaşıyor olabilirdi. Bu yüzden hızlı adımlarla oradan olabildiğince uzaklaştım.

Aklıma gelen şeyle hemen yolumu değiştirdim. Tepedeki rüzgar parkına gidecektim. Aslında oranın adını annemle birlikte koymuştuk. Beni oraya ilk götürdüğü günü düşününce kalbimin ağrıdığını hissettim. Çünkü ne zaman üzgün hissetse oraya gittiğini söylemişti.

Orada sabahlayabilirdim. Böylece ailem hala yanımdaymış gibi hissedebilirdim.

Tepeye çıktığımda aniden ürperdim. Hava burada gerçekten soğuktu. Rüzgar öyle sert esiyordu ki, yazın sıcağında bile giyinme ihtiyacı hissediyordum.

Çantamdan ceketimi çıkarıp üzerime geçirdim ve uçuruma en yakın banka oturdum. Nereye gideceğimi bilmiyordum.

Hava aydınlanana kadar gidecek bir yer bulmalıydım. Fakat bunu nasıl yapacağıma emin değildim. Hayat bana ikinci kez aynı şansı vermeyecekti. Bu yüzden birini silahla korkutamazdım. Bu kez asla iyi kalpli birilerine denk gelmeyecektim. Evime gitmek seçeneklerim arasında bile yoktu artık.

Arkadaşlarımdan birine gitmeyi düşünmüştüm. Hiçbiri yalnız yaşamıyordu. Aileleri de bana inanmakta zorlanabilirdi.

İhtiyacım olan bir tek şey vardı. O da mucizeydi. Sabaha kadar bir mucize gerçekleşmesini bekleyecektim. Eğer bir mucize olmaz da sokakta kalırsam teslim olacaktım. Pes ediyordum. Zaten artık tek çarem buydu.

ESCAPE ✓Where stories live. Discover now