14. Bölüm

308 23 0
                                    

(Kyungsoo)

Silahlı adamların ortasındaydım. Savunmasız ve korkaktım. Fakat Jongin'i bulabilme umuduyla çırpınıyordum.

Çaresizce etrafıma bakarken Jongin geldi. Bir elinde silah vardı. Diğer eliyle elimi tuttu ve koşmaya başladı. Adamlar ateş ederken korkum daha da artmıştı. En çok ne için korktuğumu bilmiyordum. Bana bir şey olmasından mı? Sanırım Jongin'e bir şey olursa daha fazla acı çekecektim.

Endişeyle ona bakmaya çalışıyordum. Fakat o hem elimi sıkıca tutmuş koşuyordu, hem de sürekli arkasına dönüp ateş ediyordu. Tek el silah sesinden sonra aniden durdu. Ona bakmaya korkuyordum. En kötüsü de korktuğum şeyin gerçekleştiğini görmüş olmaktı. Jongin yere yığılırken hayata dair hiçbir umudum kalmamıştı. Artık tek isteğim beni de öldürmeleriydi.

Yarım saatlik uykumdan kabusla uyandım. Günlerdir her uykuya daldığımda aynı şeyi yaşıyordum.

"Sana kahve yaptım."

"Sağol Sehun."

"Biraz daha uyusan iyi olurdu ama sanırım o gelene kadar sağlıklı bir uykun olmayacak."

"Sanırım.."

"Peki şimdi ne olacak?"

"Bilmiyorum.."

Sence kurtulacak mı?"

"T-tabi ki kurtulacak."

"Ağlama Soo. O kurtulacak."

Kalbimdeki ağırlık, Minseok onu getirene kadar yerini korudu. Onu gördüğümde bu kadar ağlayacağımı düşünmemiştim. Kendimi tutamıyordum. O kadar sıkı sarıldım ki, ben bile kendimden böyle bir şeyi beklemiyordum. İçimde tuttuğum tüm duygular aynı anda bir fırtına çıkarmış gibiydi.

"Geçti Soo. Geçti.."

"Buradasın değil mi? Gerçekten sensin?"

Gülüşünü duyduğumda rahatladığımı hissettim.

"Rüyanda beni görmüyorsan evet."

"Komik mi?!"

Saçlarımdan öpüp sıkıca sarıldı. Sonra Minseok' a endişeyle baktı.

"Yifan ne olacak? Onu vurdun."

"NE?!"

Panikle bağırdığımda Minseok açıklama gereği duydu.

"Onu vurmasaydım Jongin'i kurtardığını anlayıp öldürürlerdi."

"Ciddi misin? Yanına gitmeliyiz."

"Endişelenme Kyungsoo. Ben gidip kontrol edeceğim."

Jongin, Minseok'a sıkıca sarıldı.

"Yifan'ı alıp buraya gel. Lütfen.."

"Onu getireceğim. Merak etme, kardeşimi orada bırakmam."

Minseok gittikten sonra Jongin'in elini tutup yanıma çektim.

"Ben sizi yalnız bırakayım."

Sehun'a tebessümle teşekkür edip Jongin'in yanına oturdum. Konuşulmamış şeyler vardı. Fakat ikimiz de konuşacak gibi görünmüyorduk. Özellikle de ben, böyle bir konuya girmek için fazla utangaçtım.

"Çok mu korktun?"

"Çok.."

Göğsüne sokulup gözlerimi kapattım. Her şeye rağmen yanımdaydı. Beklemediğim bir anda kalbime sızan aşkı, ne zaman bu kadar büyümüştü bilmiyordum. Yanımda olduğu için huzur duyuyordum. En yoğun hissettiğim şey buydu.

"Sehun seninle mi kaldı?"

"Sen öyle istemişsin."

"Evet.. Doğru.."

"Sen? Yifan?"

"Evet. Beni evine aldı. Aslında peşimdekilerle çalışıyormuş."

"N-nasıl yani?"

"Bilmiyorum ama o kötü biri değil. Tek bildiğim bu."

"Seni öldürecek miydi?"

"Sanırım.. Ama yapmadı."

"Anlamıyorum."

"Boşver.."

Özlediğim yüzünü uzun uzun inceledim. Kapıda dikilen Sehun'un bakışlarını fark edince yerimden kalktım.

"Geliyorum hemen."

Sehun'u ilk kez bu kadar üzgün görüyordum. Biz gerçekten dosttuk. Bunu bakışlarından bir kez daha anlamıştım. Yaşadığım şeyden o kadar etkilenmişti ki, neredeyse ağlayacaktı.

"Havlu çıkardım. Yatak da hazır. İsterse duşa girip uyuyabilir. Yorulmuş olmalı."

Bu kadar iyi olduğu için ona minnettardım. Bana verdiği dostluk için sıkıca sarıldım.

"Teşekkür ederim Sehun. Sen gerçekten iyi bir dostsun."

"Evet.. Tabi.. Önemli değil.."

Koşarak Jongin'in yanına gittim. Duşa girecek enerjisi olmadığı için uyumak istiyordu. Yanında kalmak istediğimi söylemeye çekiniyordum. Bu yüzden o uyuduktan sonra izlemeye gidebilirdim.

"Bir şey istersen seslen olur mu?"

"Teşekkür ederim."

Jongin uyumaya gittiğinde Sehun'la salona geçtik. O telefonuyla oynuyordu. Ben de öylece tavana bakıyordum. Yaklaşık yarım saat sonra kapı çaldı. Onlar gelmişti. Hayatımıza aniden giren yeni iki kişi..

"Jongin nerede?"

Selam bile vermeden onu soran yabancıya tuhaf bakışlarımı gönderdim.

"Uyuyor."

"Soo, sen misin?"

"Hayır, o Sehun. Soo benim."

"Merhaba. Ben Yifan."

"Memnun oldum."

Tebessümle selamlayıp içeri geçti. Nedense Yifan'ı hiç sevmemiştim. Belki de onların adamı olduğu için güvenemiyordum.

Dördümüz salonda otururken ortam gergindi. Kimse konuşmaya cesaret edemiyor gibiydi. Sessizlikte oturmak yerine onu görmek istiyordum.

"Ben Jongin'in yanına gideceğim. Uyanırsa bir şeye ihtiyacı olabilir."

"Gitme!"

"Gitme!"

Sehun ve Yifan aynı anda bağırınca sıçradım. Minseok gülmeye başladı. Ne olduğunu anlamayarak Yifan'a baktım.

"Şey.. Yorgun olabilir. Uyanmasın diye.."

"Ben de o yüzden.."

İkisinin açıklamasını da saçma bulunca Minseok'a döndüm. Hala gülüyordu.

"Uyandığında sadece sana ihtiyacı olacaktır. Biz buradayız. Sen onun yanında kal."

Neyse ki beklediğim mantıklı açıklama ondan gelmişti. Bunun mutluluğuyla içeri koştum. Yorgana sıkıca sarılmış, yatağın bir köşesinde uyuyordu. Boş tarafa uzanıp yüzüne baktım. Belki güzel şeyler yaşamamıştı ama yine de olanlara şükrediyordum. Belki tüm bunlar olmasaydı Jongin asla karşıma çıkmayacaktı.

Aslında günlerdir sürekli bunu düşünüyordum. Belki de o benim kaderimdi ve ne olursa olsun bir gün bir yerlerde karşılaşacaktık. Çünkü kadere gerçekten inanıyordum. Böyle düşünmemin sebebi buydu. Birbirinin kaderi olan insanlar dünyanın başka bir yerinde bile yaşıyor olsa birbirlerini bulurdu. Belki ikimiz için de hayat başka yollar çizmişti. Fakat bundan sonra aynı yoldan yürüyeceğimizi biliyordum. Hayat bizi bir kez birbirimize hediye ettiyse, ayrı yollardan yürüyüp tesadüflere güvenemezdim. Karşıma bir ordu da çıksa ondan vazgeçemezdim.

ESCAPE ✓Where stories live. Discover now