Bölüm 3

93.2K 2.9K 197
                                    

“Gençlik, sahip olunmaya değer, ilk şeydir. Sahip olunmayı sürdürmeye değer tek şeyse AŞK’tır. Ve gençlik, aşk iksirlerinin en etkilisidir.”

Ece Altınkaya, Gençlik Hatası

Çok yakında raflarda...

Herşey değişmişti. Beni yan gözle süzen mağaza görevlileri Timur’un etrafında dört dönmüş durmadan bana birşeyler giydirip çıkartmıştı. Herşey belki jet hızıyla oluyordu ama ben buna alışık değildim. İnsanlar bana değil, Timur’a hizmet ediyor ve beni giydiriyorlardı. Evet, kabul etmeliyim her biri anca rüyamda görebileceğim kadar güzeldi ama geldiğimiz bu lüks alışveriş merkezide bu bilmem kaç yıldızla ifade edilebilecek mağaza da bana yabancıydı. İçinde beni yutacak gibi hissediyordum. Benim asla erişemeyeceğim ama benimmiş gibi davranmam beklenen ve her an benden çekip alınacak olan bu şeyler beni korkutuyordu. Yok olmaktan korkuyordum. Bütün bunların arasında kaybolup yitmekten ve iyi kötü ben dediğim ne varsa kaybetmekten korkuyordum. Bu adam bunları neden yapıyor bilsem belki biraz olsun rahatlardım ama onun varlığında yok olmaktan korkuyordum. Aynı, öldüğünde kimsenin ağlamayacağı bir toprak olmaktan korktuğum gibi...

Hayrullah onca torbayı taşırken benim taşımama izin vermemişti Timur. Karnım guruldamaya başladığında akşamı ettiğimizi anladım.

“Hadi şurada ayak üstü bişeyler yiyelim. Yolumuz uzun... Bu saatte Etilerden Kemerburgaz’a trafik felç olmuştur.”

Timur bunları söylerken bir taraftan da yan yan bana bakıyordu. Ne görmek istiyor ki bu adam? Sanki yemeyelim diyeceğim. Ömrümde kaç kere böyle lüks bir yerde yemek yedim ki ben?

“Hayrullah sen torbaları bırak gel. Biz hızlı olsun biyer bulalım. Sen bizi bulursun koçum.”

“Tamamdır abi!”

Hayrullah hızlı adım ilerlerken ben üzerimdeki cicili biçili yeni tumturaklı kıyafetlerimle ortada salınıyordum. Evet, itiraf ediyorum keyif almıştım. İşin doğrusu kim istemez ki bu kıyafetlerin içinde olmayı. Tamam bana ait değiller ama en azından şimdilik benimler. Hem bu kalas kıyafetlerimi yaktığına göre bana borçlu sayılırdı, öyle değil mi?  Ben bilmediğim mekanlardan geçerek Timur’u takip ederken sessizce yemek katında olduğumuzu farkettim. Vay anasını sayın seyirciler, lüks mekanların yemek katları bile lüksmüş b... Be yok! Hay ben...

Eee, tabi biz üçüncü Sınıf outletlerde iki malum hamburgerciden başka ne biliriz. O da cebimizde para olursa ki olduğu da pek görülmemiş ya neyse...

“Ne yersin?”

“Farketmez. Sen ne yersen...”

Timur bir iskenderciye yaklaşırken “Şimdilik burasıyla idare et... seni daha sonra iyi bir restorana götürürüm.” Dedi. Dalga mı geçiyordu bu adam? Abi ben ömrümde bu alışveriş merkezine girmemişim, bırak restoranda yemeyi, üç kuruş kazandığım gidecek diye dükkanın köşedeki büfeden başka yer görmemişim... Restoran mı?

“Hani şu filmlerdeki gibi mi?” Ah rezil ben! Nasıl olduysa ağzımdan kaçıveren soru Timur’un hafif gülümsemeli baş sallaması ile onaylandı. Ondan sonrasındaysa tek kelime etmemeye yemin etmişçesine ikimizde sustuk.

...

“Neden susuyorsun?”

“Rezil olmamak için...

...

Eve döndüğümüzde Saati akşam etmiştik. Kapıyı ellili yaşlarını geride bırakmak üzere olan bir hanım açtı. Beyazlamış saçları ve ensesinde kusursuz bir şekilde topuz yapılmış ve kıyafetleri temiz ama abartısız bir hanımdı.

FREZYA (raflarda) / BESTE ÖN OKUMAWhere stories live. Discover now