2. Bölüm

235 8 7
                                    

Uyandığımda güneş daha yeni doğuyordu ve kış mevsiminin getirdiği ürkütücü bir soğukluk vardı havada.

Kollarımı birbirine sürtüp ısınmaya çalıştım. Bu evin en kötü özelliği buydu işte. Bir türlü ısınamıyordu. Ayaklarımı sürterek komidinin üzerinde şarjda olan telefonumu aldım ve alarmı kapattım. Küçüklüğümden beri gelen özellikti. Her zaman alarmdan önce uyanırdım.

Hızla kot pantolan ile bir kazak giydim. Açıkçası bu siyah kazağımı seviyordum ve fırsat buldukça giyerdim. Kazak ile bütünleştim artık.

Mutfağa gitmeden önce yatak odasının kapısını tıklatıp annemi uyandırdım. Babam -üvey babam. Annem ona 'baba' diye seslenmem için bin kere uyarmıştı.- bir işi için Fransa'ya gitmişti ve bugün gelecekti.

Mutfağa gittiğim gibi masaya oturup açamadığım uykumu açmaya çalıştım ama nafile. Esnerken annem mutfağa giriş yaptı.

O çayı koyarken bende kendime çatal ve tabak aldım. Ailecek pek kahvaltı etmezdik. Ancak haftasonları ederdik. Annem babam daha çok kahvaltı yapardı. Bunun nedeni ise uyandığı gibi bir şeyler yemek istememesiydi. Babam -Kevin- benden iki saat sonra kalkar ve kahvaltısını yapıp işe giderdi.

Hızla kahvaltımı yaparken iki de bir saatime bakıyordum. Annem yanımdaki sandelyeye oturmuş ve beni izliyordu. Anlaşılıyor ki onunda uykusu vardı.

Ağzımdaki domatesi çiğneyip yuttum. ''Bugün büyük dedenlere gidiyorsun Mabelle.''

Emir cümlesiyle sarsıldım ve az kalsın kendi tükürüğümle boğulacaktım. ''Bu da nereden çıktı anne? Okullar daha kapanmadı bile. Derslerden geri kalamam. Zaten berbat durumdalar.''

Annem gözlerini devirdi. ''Ben de meraklı değilim seni göndermeye ama büyük deden ve büyük annen seni çok özlemişler. Ne zamandır görüşmüyorsunuz. En son geçen sene Cadılar Bayramı'nda gördüler seni. Hem Noel arifesi bu hafta başlıyor. Yarında hafta sonu. Bugün gideceksin.''

Ben yarının hafta sonu olduğundan habersizdim. Ne çabuk geçmişti bir hafta. Ah, keşke hep böyle geçseydi.

Zaman kavramı aklıma gelince saate baktım. Lanet olsun! Geç kalmak üzereydim ve ilk derste sınav olacaktık!

Hızla masadan kalkıp kapının yanındaki çantamı aldım. Annem arkamdan geliyordu. Montumu giydiğim gibi dış kapıyı açıp anneme el salladım.

Adımlarımı hızlandırıp okul yolunu tuttum ama bir aksilik vardı. Yerler buz tutmuştu ve bu benim hızımı düşürüyordu.

Dikkatli bir şekilde giderken her zaman gördüğüm trafik polisine gülümsedim. O da aynısını bana yapınca yoluma devam ettim. Zavallı adam yaramaz çocukları karşıya geçirmekle uğraşıyordu bu soğukta.

Okulun tanıdık demir kapısını görünce derin bir nefes aldım. Yavaş ve emin adımlarla kapıdan içeriye girdim.

Okula doğru yürürken arkamdan birinin sarsmasıyla küçük bir çığlık attım. Sam kahkahlar ile gülmeye başlayınca kaşlarımı çattım. ''Komik miydi şimdi bu?''

Sam zorlukla başını sallayınca gözlerimi devirdim. ''Sen matematik sınavında da böyle gülebilecek misin bakalım?''

Sam'in anında kahkahası kesilince sinsi bir gülüş yayıldı yüzüme.

Sınıfa girdiğimiz gibi sıcaklık hissi ile doldu içim. İyi ki okulumuz güzel ısınıyordu. Yoksa ben kesin hasta olurdum.

Montumu çıkarırken Bayan Pea'nin topuklu ayakkabı sesi sınıfı doldurmuş ve anında sesler kesilmişti. Hızla sırama oturdum. Bayan Pea. Uzun boylu ve güzel bir kadındı. Matematik öğretmeni olmasaydı belki sevebilirdim kadını.

KAÇIŞWhere stories live. Discover now