9.BÖLÜM: "İLK GÜN"

1.2K 173 134
                                    

Arkadaşlar bu bölüm iki defa yazdım ve birinde silindi krize girdim resmen evlat acısı çektim bir bakıma bu yüzden biraz geç geldi. Bol Çağakan Almira'lı bir bölüm oldu. Ve bundan sonraki bölüm size manyak sürpizlerim var! Uzay ve Almira için dönüm noktası olabilir. Hepinizi çoook seviyorum. Bu bölümü biricik okuyucum sürekli yanımda olan ve beni yazmaya teşvik eden @kbradgn'e itha ediyorum. Bu arada Almira'yı değiştirdim çok çok güzel değil ama en azından kafamda böyle canlandırmıştım. İyi okumalar. Öpüldünüz :*

Küçük kız köşede oturmuş, ağlamaya devam ediyordu. Dışarıdan ne kadar sağlam görünsede aslında parçalara ayrılmış bir yüreği vardı. Önce anne ve babası şimdi de Kardeşini elinden almışlardı. Özlüyordu... Yalnızdı... Ama alışmalıydı yalnızlığa. Sürekli yanında olabilecek kimsesi yoktu. Herkes bırakacaktı bir gün onu.Biliyordu. Annesi, babası, kardeşi bile onu bırakmışken kim onunla ömür boyu kalabilirdi ki? Gözyaşlarını usulca silip etrafa bakındı. Yurdun müdürü gaddardı. Etrafta onun gibi Ağlayan bir sürü çocuk vardı. Hepsinin acısı aynıydı ama Ayça'nın kardeşi elinden kayıp gitmişti ve onun elinden hiçbir şey gelmedi. Köşede bir çocuk kız Kardeşini kollarının arasına almış, saçlarını okşayıp öpüyordu. Gülümsedi küçük kız. Özledi yine kardeşini. Keşke onun da kardeşi ona böyle sıkı sarılsaydı. Keşke hiç ayrılmasalardı.Çocuk kafasını çevirip küçük kıza baktığında kız çocuğun o sıcacık mavi gözlerini alıp bir kavanoza saklayıp ömür boyu saklamak istedi.Ailesi dışında kimsede görmemişti böyle sıcak ve sevgi dolu gözler. Keşke dedi içinden, keşke beni de böyle sevseler. Çocuk gülümseyerek küçük kızın yanına geldi. Kardeşinin elini sımsıkı tutuyordu, bıraktığında elinden kayıp gidecekmiş gibi. Korkuyordu kaybetmekten. Çocuk küçük kıza elini uzattığında kız ikilemde kaldı. Çifte standarttan hoşlanmamıştı. Ya güvenecekti ona bağlanacaktı, hiç bırakmayacaktı yada hiç tanımayacaktı onu yalnızlığıyla yaşayacaktı.

"Merhaba ben Uzay. Bu da kardeşim Gece." diyerek yanındaki kızı gösterdi. Çocuk çok sevmişti küçük kızı. Çok ilginçti. Ağlamaktan dudakları kıpkırmızı kesilmişti. Kumral-sarı arası saçlarının altındaki buğday teni ve mavi gözleriyle o kadar güzeldi ki. Tanışmak istiyordu küçük kızla. Ona da sarılmalıydı kardeşine sarıldığı gibi.

Kız çok yalnızdı ama kimse yalnız olmayı haketmiyordu.

"Ayça" diyerek gülümsedi küçük kız.

"Uzay!" diye bağırarak geldi başka bir çocuk. Kumral saçları vardı onun da. Küçük kızı gördü o an . O da Uzay gibi küçük kızın masumiyetine tutuldu.Tanışmalıydı hemen bu kızla.

"Çağakan" dedi mavi gözlü çocuk. Istemiyordu onu burada. Biliyordu, o da farketmişti küçük kızın güzelliğini. O da istiyordu Ayça'yı. Ama ilk o görmüştü.

"Adın ne?"dedi kumral çocuk kıza eğilerek.

"Ayça" dedi küçük kız. Belki bu iki çocuk verebilirdi kardeş sevgisini ona.

"Ben de Çağakan." dedi kumral saçlı çocuk gülümseyerek. Gece kıskanıyordu. Çağakan ile Uzay hem onunla ilgilenmişlerdi. Bı kızı sevmemişti. Çok farkı bakıyordu abisiyle Çağakan bu kıza.

"Hadi oyun oynayalım" dedi Çağakan. Uzay Ayça'ya baktı, onun da oynamasını istiyordu. Kız yerden destek alarak ayağa kalktı.

"Tamam." dedi küçük kız.

Bulmuştu bir kere onları hiç bırakmayacaktı. Kardeş sevgisine susamış bu kız aşkı bulmuştu aslında. Ileride ona aşık olcak iki mükemmel erkeği bulmuştu. Kalbindeki kardeş sevgisine susayan kısım intikamla, nefretle dolacaktı. Onu bıraktığı için nefret edecekti ondan. Onun da kalbi sevgiye susamalıydı. Belki de iyi bir kız olup kardeşine zarar vermeyecek hatta tam tersi onu bulup dolduracaktı o boşluğu. Bilmiyordu, karar vermemişti daha. Karşısındaki bu iki mükemmel erkeğe bakıp ne kadar şanslı olduğunu düşündü. Uzay ve Çağakan ise içten içe bu kızı asla bırakmayacaklarını dair söz vermişlerdi. Ona sevgiyi tattıracaklar. Sevgiyle doyuracakları küçük kızın kalbini. O gün bu dört çocuk söz verdiler. Birbirlerine tutunacaklar, birbirlerini hiç bırakmayacaklardı. Ellerinde geleni yapıp yeri geldiğinde kendilerinden fedakarlık yapacaklardı. Artık onlar hayata çiçek bahçesini gören bir pencereden bakıyorlardı. Güllerle dolu olan ama aralarında bir papatya bulunan bir çiçek bahçesi. Her yer renkliydi onlar için. Kelebekler uçuyor tüm güzel renkleri gözler önüne seriyordu. Ta ki biri hastalanana kadar. Tüm çiçekler doldu o gün. Kelebekler öldü. Umut yoktu artık. Pencereyi kapattılar. Geçmişin ayak izleri kanlı ellere dönüştü o gün. Ve işte tüm büyü bozuldu...

MUTLU KALWhere stories live. Discover now