2.

2.5K 150 66
                                    

Keyifli Okumalar!

Diana💎

Siyah mürekkeple kağıda işlenmiş kendi el yazımı belki de ilk defa okumakta bu kadar zorlanıyordum. Şekiller birbirine girmişti ya da gerçekten Koreceyi aniden unutmuş olmalıydım. Belki de sadece ihtiyacım olan şey dinlenmek ve kendime en yakın zamanda gözlerim için dinlendirici bir gözlük satın almaktı.

Kendimi fazla yorduğumun farkındaydım. Bugünkü seanslarımın bitmesinin üzerinden saatler geçmesine rağmen kendi odamda masamın üzerine yığılmış -gerçekten pozisyonum içler acısıydı- ve danışanlarım adına tuttuğum notları inceleyip derlemekle uğraşmıştım.

Ama işlerimle meşgul olmak bana iyi geliyordu. Bunu kendimden beklemememe rağmen günlük hayatın sıkıntılarıyla iş hayatımda muhattap olmuyordum ve bu iyi hissettiriyordu. Üstelik işimi de seviyordum. Sadece günün sonunda başım fazla ağrıyordu, inkar edemezdim.

Odamın kapısının birden açılmasıyla irkilmiş ve saçma pozisyonum saniyeler içerisinde son bulurken koltuğuma geri yaslanmıştım. Afallayan suratımla karşılaşan kişi, odama izinsiz giren Namjoon'du. Tanrım, beni korkutmuştu.

"Diana?" derken endişeli adımlarını içeriye alarak masama yaklaştı. "Kaç kez tıkladım, sen cevap vermeyince... Üzgünüm, kontrol etmek istemiştim ama sanırım seni korkuttum."

Tıklamış mıydı? Harika, anlaşılan artık üç duyu organıyla idare etmem gerekecekti çünkü birini kaybettiğimi fark etmişim.

"Ah..." Alnımı ovalarken ayaklandım. "Ben duymamışım." Ardından bakışlarım, Namjoon'un açık bıraktığı kapıya kondu. "Herkes gitti mi?"

"Stajyerler gideli saatler oluyor, çalışanları da ben az önce gönderdim. Senin de artık rakip elemeyi bırakman gerekiyor. Civarda yeterince adından söz edilmiyor mu sence de? Benim danışanlarım bile senin programında boşluk olmadığı için şikayetlerini yüzüme kusuyor." Şakayla karışık kaşlarını çattı. "Ortak olduğumuzu sanıyordum."

Söyledikleri üzerine kahkaha attım. Namjoon aniden keyfimi yerine getirebiliyordu, komikti. "Namjoon-ah, saçmalıyorsun. Sadece kadınlar hemcinsleriyle kendini daha yakın hissettiğinden bazen onları tercih etme gereksinimi duyabiliyorlar. Lütfen, biz ortağız ve sen işini iyi yapan, iyi bir ortaksın."

Namjoon gülümsedi. "Pekala, o zaman kendini daha fazla yorma da hadi toparlan, birlikte çıkalım."

Onu neredeyse onaylayacaktım ki aklıma gelen şeyle aniden duraksadım. Namjoon ise heyecanla bir şeyler anlatmaya başlamıştı.

"Aslında seni götürmek istediğim muazzam bir restoran var, hani geçenlerde canının çektiği bir yemek vardı... Onu en iyi yapan restoran! Bunu nasıl daha önceden sana söylemedim? Ahh, unutmuş olmalıyım. Eğer aç hissediyorsan-"

Namjoon'un konuşmasını bölmek zorunda kalmaktan hoşnut olmasam da yüzündeki heyecanın aniden sönmesine sebep olurken, "Başka zaman mutlaka gitmek isterim, Namjoon. Birazdan Taehyung burada olacak." dedim.

Daha önceden burada olması gereken kocam, geciktiğine epey emin olduğum adam, Namjoon ile akşam yemeği yememe elbette izin vermezdi. Fakat bir başka gün öğle yemeğinde Namjoon'a eşlik edebilirdim. Zaten bunu çoğu zaman yapardık.

Namjoon belki de Kore'yi tanımamda, öğrenmemde en büyük paya sahip kişiydi. Bunu söylemek, Ha Neul gibi bir dosta ve Taehyung'a sahipken garip kaçıyordu ama öyleydi. Namjoon ansiklopedi gibi çocuktu, bununla da gurur duyuyor olmalıydı. Hiç sıkılmadan büyük bir hevesle işime yarar her bilgiyi önüme sunmaktan çekinmiyor hatta bizzat görmemi, deneyimlememi sağlıyordu.

Love Affair: Upside Down Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz