《46》

9K 500 36
                                    

Mevsim'den

Aras bana belimden tutarak destek verirken zar zor yürüyebiliyordum annemin ölümün üzerinden iki gün geçmesine ve bu iki gün boyunca Aras'ın ailesinin samimi ilgisiyle iyileştirilmeye çalışılmama rağmen.

Okul bahçesindeki herkes birer birer bize dönerken birinci dersin bitmek üzere olduğunu ben de biliyordum, Aras da biliyordu ama bunu dillendirmiyorduk ikimiz de. Benim gücüm yoktu, o ise düşersem bir daha kalkamayacağımı bildiği için beni tutuyordu.

Birbirimizin önüne kazdığımız çukurları kapatacak gücümüz kalmamıştı.

Bu iki gün boyunca çok az diyalogumuz olmuştu Aras'la. Bu bilinçli bir şey değildi, kimseyle konuşmadığım gibi onunla da konuşmamıştım sadece.

Tabii, gördüğüm kabusların da etkisi vardı. Uyuyamadığım, uyuduğum zamanda da kabus gördüğüm için uykusuz kalmıştım ve bu halsizliğimi tetiklemişti.

Ayrıca beni şaşırtacak şeyler olmuş, çok sevgili babam (!) gelip beni annemin cenazesinden almaya çalışmak gibi bir hatada bulunmamıştı.

Düşüncelere daldığım bir süre sonunda kantine girdiğimizi fark ettiğimde zil de çalmıştı. Benim her zaman oturduğum masaya geçtiğimizde üzerimizdeki bakışlar yavaş yavaş artıyordu.

"Bir şeyler yemek ister misin?"

Aras'ın şefkatli sesiyle irkildim. Sorusunu algılamam biraz zaman alırken bunu yapmayı başardığımda dudaklarımı birbirine bastırıp başımı iki yana sallamakla yetinmiştim. 

İnsan şefkat görmeye alışmayınca bünyesi bunu pek çabuk kabullenemiyordu.

Aras sen nasıl istersen dercesine başını salladığında kantinden içeri giren ve üzerimizdeki bakışları bir bir kendisine toplayan orduya takıldı gözlerim. Böyle bir şeyi beklediğim için şaşırmadığımda Aras benim kadar tepkisiz olmayı başaramayıp kaşlarını çatmıştı.

"Neden geldin?"

İki gündür beni bir kere bile aramamış babama bakarak buz gibi bir sesle konuştuğumda babam koruma ordusu arkasında olduğu için kendisini güvende hissediyor olmalı ki buz gibi sesime cevap vermeden üzerimi süzdü.

"Nerdeydin?"

"Çok mu ilgilendiriyor seni?"

Sorgulayıcı sesine sinirlenip içimdeki zelzeleyi çekinmeden dışarı yansıttığımda okul ahalisinin bakışları bir masa tenisi maçı izliyorlarmışçasına babam ve benim aramda gidip geliyordu.

Babam yükselen sesime karşılık yüzünü ifadesizleştirdi ve arkasını dönmeden önce hayatımı mahvetmesinin ne kadar kolay olduğunu, bütün okulun gözü önünde hatırlattı bana.

"Yarın New York'taki eve gidiyorsun."

Gözlerim hızla dolarken histerik bir şekilde gülüp babama olan sinirlerine hakim olmaya çalışan Aras'ı umursamadan ayağa kalktım.

"Ne yapıyorsun ya sen? Daha ne kadar mahvedeceksin hayatımı?"

"Ben, doğru olanı yapıyorum."

Kelimelerin üstüne basa basa konuştuğunda arkasını dönmemiş, sadece başını yan çevirmişti.

Gözlerim daha da dolarken beş yılın verdiği birikmişlikle patladım, bütün okulun ve sevdiğimi yeni yeni kabullenmeye başladığım çocuğun önünde olduğumu umursamadan.

"Doğru olan ne, baba? Doğru olan ne! Ben on bir yaşına gelene kadar her gün annemin gözünün içine baka baka eve başka bir kadın getirmen mi? Annem dayanamayıp boşanma davası açtığında sırf canını acıtabilmek için vekaletimi alman mı?"

Bütün okul, hayatımdaki acıların özetine şahit olurken yanaklarımın ıslaklığı silmeye gerek duymadan konuştum.

"Sırf sen okuldan atılmayı başarırsan vekaletini annene veririm dediğin için herkesi kırdım, öğretmenlere karşı çıktım! Herkes rüyalarıma girip benden hesap sordu. Defalarca uykusuz kaldım sırf bu kabuslar yüzünden! Peki, anneme kavuşmak için yaptığım bu şeyler sonunda ne kazandım? Bir mezarlık ve bir acı daha!"

Kendimden geçmişçesine konuştuğumda babam olacak adam, bu patlamayla duraksamış olsa da bu açığını kapatmak ve otoritesini koruyabilmek için yürümeye devam etti.

Hayatım daha kötü olamazdı.

"Eğer beni New York'a gönderirsen 18 yaşıma geldiğimde seni reddederim, annemin anısı olan şeyleri bile umursamam."

Babam olacak adam arkasını dönmeden konuştu yine.

"Sende o cesaret var mı?"

Alaycı sesine karşılık güldüm. "Görürüz, bende o cesaret var mı?"

"Mevsim, sakin ol ve bana bak."

Aras elini yanağıma koyup başımı kendisine çevirmeye çalışırken bitkince baktım yakışıklı yüzüne. Anlaşılan daha fazla sinirlenmemi, hırpalanmamı istemiyordu. Haklıydı.

"Özür dilerim." diye fısıldadığımda yüzünü acıyla buruşturmamak için kendini zor tuttuğunu hissetmiştim.

İlk kez onun canını acıtmak istemeden yapmıştım bunu, bilinçsizce.

"Bana acıma. Yıkılmış olabilirim ama bana acıma, Aras."

Ruhsuzca fısıldadığımda kahverengi gözlerinde şefkatin filizlendiğini gördüm ve gülümsedim. Birilerinin bana şefkat gösterdiğinj görmeyeli o kadar zaman olmuştu ki hiçbir şeye aldırmadan gülümsemiştim.

İyi Kötü | TextingWhere stories live. Discover now