oyunu kurallarına göre oynamak: 3

2.3K 166 28
                                    

oyunun kuralları belli,

Toplumda sırasıyla üç tür vardı. Alfa, Beta ve Omega. Varoluşumuzdan bu yana bir çok evrim geçirmiştik, değişmeyen tek şey vardı, o da hiyerarşik yapımız. Alfalar her zaman piramidin en tepesindeydi. Asillerdi. Hamile kalabilir ve hamile bırakabilirlerdi ancak kendi türlerine karşılık hiçbir romantik duygu besleyemezlerdi.

Betalar, piramidin ortasındalardı, alfalar kadar olmasa da bir saygınlıkları vardı. Eskiden soylu insanlarla yaşar, onlara hizmet ederlerdi. Her zaman çalışkan ve hırslılardı. Evliliklerini yüzde seksen oranında mantık çerçevesinde yaparlardı. Omegalarla evlenemezlerdi.

Omegalar. Var olan en zavallı tür. Hiçbir saygınlıkları yoktu, yolun kenarında tecavüze uğrayabilir, hatta bunun için salgıladıkları feromonla suçlanıp sıyrılabilirlerdi. Kızışma dönemleri vardı, ay içinde ortalama yedi gün, yüksek dozda feromon salgılar, çevredeki alfaları kendileriyle birlikte olmaları için çağırırlardı bir nevi. Şimdi, Jongin tüm bunların insanlara hissettirdiklerini, en sarsıcı şekilde hissediyordu. Bir omeganın yapması gereken her şeyi yapmak zorundaydı. İlaçlarını düzenli olarak almalı, kontrol için hastane yolunu iki ayda bir arşınlamalıydı. Kendini korumak için okula ve bulunduğu diğer tüm kurumlara bir belge sunmalıydı.

Babası, kan testleri için şehirdeki hastaneye gitmesi gerektiğini söylemişti. Ardından sonuçları bekleyeceklerdi ve belgeleri okula teslim edip, omega bölümüne nakledilmesini isteyeceklerdi. Tüm bu süreç, nereden baksan üç hafta sürecekti ve okulların açılmasına bir haftadan az zaman kalmıştı. Jongin, okula gitmeye karar verdiğinde, kimse karşı çıkamadı. "Bu arkadaşlarımla geçireceğim son zamanlar, oraya gitmeliyim." demişti sesinin titremesini saklamazken. Sehun, sessizce onu ve savunmasını dinledikten sonra babasına döndü, "Ben yanında olacağım, her zaman."

Sejeong, kollarını göğsünde bağlayıp, "Biz de ondan korkuyoruz ya." dedi. Birbirlerinin yüzüne tırnak saplamaktan bir dakika uzaklıktalardı o an. Eğer Jongin eşyalarını toplamak için Sejeong'ın yardımını istemeseydi, Sehun o hafta arkadaşlarına bir kedinin saldırısına uğradığı yalanını söylemek zorunda kalacaktı.

Kısa ama etkili bir vedayla yazlık evlerini arkalarında bıraktığında, Sejeong en son, "Sehun'a güveniyorum, sen de güven." demişti. İkisinin de gözü, Jongin'in alçılı bileğine kaydığında, Sejeong gülümsedi. Hastaneden eve dönüşlerini anımsatan, tanıdık bir gülüştü bu. Geçen hafta önce eve dönerken, Sehun yol boyunca gözünü Jongin'in bileğine sabitlemişti. O kadar üzgün bakıyordu ki, bu bakışları en son çocukluğunda görmüştü.

Sehun, bisikletini göle düşürmüştü. Sekiz yaşındaydı. O zamanlar kendisini çok da ailenin içinde hissetmiyordu. Sehun'un bir bisikleti vardı ve kendisi de bisiklet istiyordu. Ancak bunu onlara söylemeye utandığı için, harçlıklarından arttırıp, bir  bisiklet almıştı. Ailesinden istese, belki yüzlerce bisiklet alırlardı ama o zamanlar, henüz bir yabancıydı.

Sehun, elinde bisikletiyle dönen Jongin'i gördüğünde hissettiklerini asla unutamıyordu. Hatta tüm aile, aynı durumdaydı. Neden onlara bisiklet istediğini söylemediğini, tahmin edebiliyorlardı ama bu hâlâ içlerinde bir sızı oluşturuyordu. Sehun, o bisiklete Jongin'in verdiğinden çok daha fazla değer vermişti. Kendi bisikletinin kilitini söküp onunkine takmıştı. En güzel aksesuarları hep onun bisikletine alırdı. Bir gün, eve dönerken Jongin'in bisikletinin tekerleği patladı. Sehun, kendi bisikletini ona verdi ve tamirciye götürüp, bisikleti yaptıracağını söyledi.

Jongin, yokuşun tepesinden görmüştü. Sehun'un hafif havası inmiş bisikletin üstünden nasıl düştüğünü. Ve bisiklet hemen yolun kenarındaki göle kayarak, düştü. Jongin, Sehun'un yanına koştuğunda, dizleri ve avuç içleri kanlı bir halde, gölün kenarında duran bisiklete bakıyordu küçük oğlan. "Sehun, iyi misin?" demişti nefes nefese. Sehun, başını kaldırıp ona baktığında, Jongin üzgünlüğe bakıyormuş gibi hissetti. Üzgünlük bir beden olmuştu da, ona bakıyordu sanki. Jongin, göle baktı. Sarı-turuncu bisikleti gölün ortasında öylece duruyordu. Onu hareket ettirecek bir su kuvveti yoktu zaten.

hold on, i still want you // sekaiWhere stories live. Discover now