böyle ufalanma, merhem elindeydi: 6

1.8K 176 32
                                    

Yaşamak bir tür satranç müsabakası gibidir, rakibiniz yine kendinizdir ve her verdiğiniz karar hayatınızı belirler. Jongin, yanlış bir hamleyle tüm oyunu kaybetmişti. O gece, küvette kurduğu küçücük cümle, her şeyin elinden kayıp gitmesine sebep olmuştu.

Uyandığında Sehun yoktu, ateşinin düştüğünden emin olduğunda çıkıp gitmişti. Tüm hafta sonu da gelmemişti. Jongin, her yalnız yemek yediğinde, kanalları değiştirirken The Walking Dead dizisine her denk geldiğinde yada kokusunu ve varlığını evin içinde her aradığında, ona sinirlenmişti. Korkak olmasından, öylece kaçmasından daha çok, yalnız kalmaktı içine oturan. Bunca zaman kendisine o kadar da ihtiyaç duymadığı zamanlarda onu korurken, şimdi bir başına bırakmasından nefret etmişti en çok da. Defalarca kez aramış, tonlarca mesaj bırakmıştı, hiçbirine geri dönmemişti.

Pazartesi günü, okula giderken bile eve gelmemişti. Jongin boş evin kapısını kilitleyip çıkmıştı, tüm yol boyunca artık Sehun'u düşünmektense, yeni okul hayatını düşündü. Okulun bahçesinin kapısında durdu, iki bina arasında gidip gelen bakışları sonunda gri ve daha geniş olan binada durdu. Artık yeni binası burasıydı. Yanından insanlar bir bir geçip, kendi binalarına gidiyorlardı. Omzunda hissettiği sert bir yumrukla, kafasını çevirdi. "Günaydın." Kris uzun dişlerini göstere göstere gülerken, uykulu gözlerle Yixing yanında dikiliyordu. Jongin zorla da olsa gülümsedi ikisine. "Arabayla gelmediniz mi?" Normalde arabalarını bahçenin içindeki otoparka park ederlerdi ama bu ikisi, dışarıdan gelmişti. "Araba içeride, biz kahvaltıya gittik dışarı." Jongin kafa salladı, havadaki gerginliğin kokusu ikisinin de burnuna vurduğunda, Yixing dayanamayıp sordu. "Hâlâ gelmedi mi fasülye kafa?" Onu eğlenceli kılan buydu, insanlara anlamsız lakaplar takardı. Fasülye kafa, içinden geçirdiği en masum şeydi. Jongin, omuz silkerek, bahçedeki otoparka baktı. Sehun'un arabasını otoparkta park edilmiş görünce, iki ayağına beton dökülmüş gibi yerine çivilenmişti.

"Görünene göre, evin yolunu bilmiyor ama okula geliyor." dedi sert bir tonla. Yixing ve Kris onun bakışlarını takip ederek, tanıdık arabayı gördüklerinde, birbirlerine baktılar. Omuzlarındaki çantanın askılarına tutundu esmer oğlan, gözleri arabanın etrafında dolaştı bir umut. Sonra nedense, bir yerlerden üstünde bir çift göz hissetmiş gibi, bakışlarını Sehun'un dersliğine çevirdi. Perdeleri örtülüydü, hiçbir şey göremiyordu. Kendi kendine kurduğuna adı gibi emindi, çünkü böyle olsun istiyordu. Uzaktan da olsa, onu görebilsin, kendisini izlesin istiyordu. Bu bile güvende hissettirirdi.

Jongin için zor bir gündü. Omega binasına girer girmez, koridorda onu gören herkes dönüp bir daha bakmıştı. İnsanlar aralarında fısıldaşıyordu, kimi şokla gözünü üstüne dikiyordu, kimi merakla. Tüm gözler üstündeydi. Üst kata gidip sınıfını bulduğunda, kapıyı açmadan önce derin bir nefes aldı. Sınıfa girmesiyle, büyük bir sessizlik oluştu. Üstüne dönen bakışlar bir daha ayrılmıyor, herkes bir açıklama için kendisine bakıyordu. Sakin ve yavaş adımlarla tahtanın önüne geldi ve tüm sınıfı selamladı. İnsanlar birbirine baktıktan sonra, neler olduğunu kavrayamasalar da, tek tek selam verdiler durdukları yerden. "Merhaba, ben Oh Jongin. Bu sınıfa yeni geçiş yaptım. Umarım iyi anlaşırız." gibi oturmuş kalıplı cümleler kurarken, kafasını kaldırıp oturacak boş bir yer aradı. Herkes şu an dağınık oturduğu için, neresi boş tam algılayamıyordu. Gözleri sıraların arasında dolanmaya devam ederken, birisi ona seslendi. "Hey, sahte alfa!" Bakışları hızla sesin geldiği yöne çevrildiğinde, masaya oturmuş ve ayaklarını sıraya koymuş serseri tipli bir çocuğun kendisine seslendiğini gördü. Bunun olacağını tahmin etmişti ancak hayal etmemişti. Kaşlarını kaldırarak ona, devam et, dercesine söylediğinde, oğlan bunu ukalalık olarak görmüştü. "Sen alfa binasındaydın. Alfa bir çeten vardı. Burada ne işin var?" Çocuktan cesaret alan biri daha sataştı. "Bizimle alay mı ediyorsunuz? Her şey bitti, bu mu başladı?" Jongin, çantasını kolundan düşürdüğünde, bıkkın bir tavırla dinledi onları. Burnunun kemerini tutup, başını yere eğdiğinde, kendisine öfkesini onlardan çıkarmaması gerektiğini hatırlattı. Bu agresif halleri, karşısındakileri ürkütmüştü. "Sizinle alay falan etmiyorum, başlayan tek şey, benim yeni omega hayatım." Eğdiği kafasını kaldırıp, iki oğlanın da gözünün içine baktı. "Ama şunu unutmayın ki, ben 17 yıl boyunca bir alfa gibi yetiştirildim." Bu tehditkar halleri istediği etkiyi yaratmış olmalı ki, herkes susmuştu. O esnada sınıfa giren öğretmenle herkes yerlerine oturmuştu. "Ah, Jongin. Geldin demek. Sınıfla tanıştın mı?" Kafasını çevirip, sınıfa şöyle bir göz attı. Jongin'i omzundan tutarken, parmağının ucuyla bir sırayı göstererek, "Geç bak, orası boş." dedi.

hold on, i still want you // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin