bu bir savaş, ben bana yeniliyorum: 11

2.1K 152 172
                                    

YORUM YAPINN!!! TEPKİLERİNİZİ ÇOK MERAK EDİYORUM!! 🥺

Ve Jongin, bu sabahki yedinci aramasını da görmezden gelen Junmyeon'a ağız dolu küfretti ama içinden. Oflayarak çantasının içine attı telefonunu ve ayakkabılarını yatağının yanından alıp, giymeye koyuldu. "Yine nerede geceyi sabah ettin acaba, dur sen ama, ben babanı gördüğüm ilk yerde seni ispiyonlayayım da gör sen." diye kendi kendine söylenirken Tao ve Kyungsoo odaya döndü. İkisinin de hırkasının cebi doluydu. Tao bir cebindeki, peynir, reçel, çikolata ve balı çıkarırken, diğer cebindeki yumurtaya şaşkınlıkla bakakaldı, Jongin. Kyungsoo da en geniş cepli hırkasını giymiş, iki dilim ekmek ve patates kızartmasını peçetelere sarmış getirmişti. Kyungsoo Tao'nun, Tao Kyungsoo'nun eline bakıyordu.

"Gerçekten yumurta mı getirdin cebinde?"

"Gerçekten patates kızartması mı getirdin cebinde?" Daha sonra ikisi de birbirine bakıp omuz silkti. İkisi de bunları yapabilecek potansiyeli olan insanlardı ve birbirlerini gayet iyi tanıyorlardı. Masanın üstündeki tepsiye hepsini koyup, gizlice kullandıkları su ısıtıcının üstünden montu kaldırdılar. Biraz su koyup, ısınmasını beklerken, bir kahve paketi açtı Jongin.

Saçma ama keyifli kahvaltısını diğerleriyle beraber yaparken, bir anda odaya yurdun müdürü girdiğinde herkes birbirine bakakaldı.

İri, küçücük ve kısık gözleri olan, çirkin sakallı, kravatını bile yamuk bağlamış müdür ellerini kalın beline koymuş, elinde tuttuğu sopayla onlara bakıyordu. Jongin ağzındaki lokmayı zorlukla yutarken, diğerlerine baktı. Kyungsoo ve Tao da birbirine bakıp, Jonginden bir adım uzaklaştı. "Odamıza hırsız girmiş!" diyerek onu satmalarına gözünü kısarak baktı Jongin. "Kesin sesinizi!" Adamın gür ve öfkeli sesi diğer katlardan bile duyulmuştu. Birer ikişer insanlar odanın kapısına geliyor ve kafalarını uzatıyordu.

"Şimdi, görünüşe göre sen bu yurttan değilsin." dedi sorgulayıcı tonda, Jongin tereddütle başını salladı. "Ama bunlarla," diyerek Tao ve Kyungsoo'yu gösterdi. "birlikte bu odada kalıyorsun." Biraz durakladı ve ekledi. "Gizlice." Jongin tekrar onu başıyla onayladı korkarak.

Devamında olanlar, Jongin'in hayatı boyunca içinde bulunmadığı kadar büyük bir kaostu. Bağırışlar, tehditler, yer yer aşağılamalar bir yerden sonra izleyenlerden biri arkadan, "Korku filmi izlesem daha az korkardım." demişti. Ardından başka biri "Abi benim psikolojim daha fazlasını kaldıramayacak ben gidiyorum." diye ağlayarak çıkmıştı. Tüm her şeyin sonunda Jongin bir valiz eşyasıyla yurdu terk etmek zorunda kalmıştı.

Nereye gideceğini bilemez bir halde, yurdun yanındaki marketin sandalyesine otururken, eve dönmek aklına bile gelmiyordu. Düşünceli bakışları etrafta dolanırken, karşı sokağın bitiminde, binanın birine omzunu desteklemiş kendini izleyen Sehun'u gördü. Tıpkı o meşhur film sahnelerindeki gibi, arkada bir şimşek çaktı. Her ipin ucu birbirine bağlandı, taşlar yerine oturdu ve Jongin öfkeyle yerinden kalktı. Trafiğin vızır vızır aktığı caddeye gözü kapalı yürürken, Sehun omzunu yasladığı yerden doğruldu ve tedirgin bakışlarla kendine gelen oğlana baktı. O kendisine doğru adımlarken, Sehun hızlı adımlarla caddeyi geçti çünkü Jongin'in gerçekten öfkelendiğinde gözünün nasıl döndüğünü biliyordu. O şekilde trafiğe atlasaydı bir aracın altında kalmaması mucize olurdu.

Alfa oğlan ona sarılmak için kollarını açtığı anda, Jongin göğsünü önce yumrukladı, ardından onu iterek kendinden uzaklaştırdı. Sehun neye uğradığını şaşırırken, sinirlendiği apaçık olan oğlan, gürleyerek bağırdı neredeyse. "Sendin!" işaret parmağıyla onu bir kez daha dürterken, iğreniyormuş gibi konuştu. Sehun gözlerine baktığında, öfke nöbeti ve ağlama krizi arasında bir noktada olduğunu anlıyordu. "Yurt yönetimine sen beni ispiyonladın! Beni çaresiz bırakmaya çalışıyorsun, sırf evde olmamı istediğin için beni buna zorluyorsun!"

hold on, i still want you // sekaiWhere stories live. Discover now